İslâm dîni îman etmiş bir mü’mine hayatın her alanında uyması gerekli kurallar, prensipler ve kaçınması gerekli olan hususlar belirlemiştir. Bir Müslüman, hayatındaki her evrede İslâm rehberliğinde yaşamını sürdürüp yerine getirmesi gerekli sorumlulukları en güzel şekilde îfâ etmenin bilincinde olarak hayatını devam ettirmelidir. Yaşamın doğal akışı içerisinde evlenip yuva kurmak ve evlât sahibi olmak meydana gelen en güzel olaylardandır. Nitekim yaşamın bu aşamasında da İslâm bizlere, özellikle anne babalara birtakım sorumluluklar belirlemiştir. Dolayısıyla babanın âilesinin geçimini sağlaması Allah tarafından beklenen ve yüklenen önemli bir sorumluluktur. Bu konudaki “Onların (annelerin) yiyecek ve giyeceğini iyi bilinen örfe göre sağlamak, çocuğun babasına aittir.” (2/233) âyeti ile babaya eşinin ve evlatlarının bakımını yerine getirmesi açıkça ifâde edilmiştir. 
Resulü Ekrem (Sav.) “Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi kişiye günah olarak yeter.” (Ebû Dâvûd, Zekât 45) buyurarak âile bireylerinin ihtiyaçlarının karşılanmasının ne derece önemli olduğunu ve bunun ihmal edilmesinin ise kişiyi büyük bir vebâle sokacağını ifâde etmiştir. Elbette bir mü’minden sahip olduğu sorumlulukları ihmal etmesi değil, onu elinden gelenin en iyi ve güzel bir biçimde yerine getirmesi beklenir. İnanan bir kişinin ahlâki açıdan kendisini özdeşleştireceği ve her konuda örnek alacağı şahsiyet Hz. Peygamber (Sav.),’dir. Dolayısıyla bir Müslüman bu konuda da ilk olarak peygamberinin nasıl davrandığına bakmalı ve onu örnek almalıdır. Resulü Ekrem (Sav.), “Sizin en hayırlınız âilesine karşı en iyi olanınızdır, âilesine karşı en iyi olanınız da benim.” (İbn Mâce Nikâh,50) buyurarak âile efrâdına karşı sorumlulukların yerine getirilmesinin önemine değinmekte ve bu konuda kendisinin örnek alınacak tek kişi olduğunu ifâde etmektedir. 
Âile bireylerinin bakımı hem maddi hem de mânevi olarak ele alınması gerekli önemli bir husustur. Bakmakla yükümlü kişinin bu sorumluluğunu ihmâli de yine aynı şekilde iki boyutu ile ele alınması gerekli bir konudur. Maddi açıdan ihmâlin nedeni İslâm’ın hoş görmediği, İslâm ahlâkının en önemli faziletlerinden olan cömertliğin zıddı cimrilik ise durum oldukça vahimdir. Zîrâ cimrilik Allah katında hoş karşılanmayan ve bir Müslüman’da olmaması gereken bir haslettir. Kur’ân-ı Kerim’de bulunan “Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (59/9) âyeti ile cimriliğin ne denli tehlikeli ve ondan kurtulmanın elzem olduğu anlaşılmaktadır. 
Kişinin âile bireyleri için yaptığı harcamalarda cimri olması değil bilakis cömert davranması beklenir. Bununla berâber, kişiye âilesinin geçimini sağlamak için yaptığı işlerin ibâdet konumunda olduğu bildirilmiştir. Efendimiz (Sav.), bu konuda “Sen ev halkına bir harcamada bulunduğun zaman şüphesiz ki ondan sevap alırsın, hatta hanımının ağzına kaldırıp verdiğin lokmadan bile.” (Buhârî, Îmân, 41) sözleri ile kişi elinden gelenin en iyisini yapmak konusunda teşvik edilmektedir. Hâne halkı için yapılan harcamanın kişiye sadaka sevâbı getirdiğine dâir başka bir hadis ise şöyledir: “Bir adam Allah’ın rızâsını umarak âilesinin geçimini sağlarsa harcadıkları onun için bir sadaka olur.” (Buhârî, Îmân, 41) Tüm bu hadislerden anlaşıldığı üzere, kişinin bakmakla yükümlü olduğu kimselere Allah rızâsını gözeterek bakması kişiye hayır olarak dönmektedir. İslâm’da makbul olan orta yoldur. Nitekim âilenin maddi bakımının ihmâlinin sebebi Allah rızâsı gözetilse dâhi harcamada aşırıya kaçmak da olmamalıdır. Bu hususta, Allah Resulü’nün “Sadakanın en üstünü, geriye artan maldan (kişinin malından kendi ve âile efrâdının ihtiyacına yetecek miktarını ayırdıktan sonra) verilen sadakadır.” (Buhârî, Zekât, 18) sözleri amaç Allah rızâsı dâhi olsa önceliğin âile efrâdı olması gerektiğini göstermektedir. 
Âile üyelerine bakımın bir de mânevi boyutu vardır ki bu da en az onların maddi geçimini sağlamak kadar önemli ve ihmâli ise ağır sonuçlar doğuracak kadar tehlikelidir. İnsan sosyal bir varlık olarak aklı ve maddi bedeninin yanında ruhu ve gönlü olan çok boyutlu bir varlıktır. Bir insanın tam anlamıyla bakımının sağlanması onun maddi ihtiyaçları yanında rûhi ihtiyaçlarının da giderilmesi ile mümkündür. Bu ise kişiye gösterilecek sevgi ve alakadır. Babanın hâne halkı olan eşi ve evlâtları ile geçireceği sevgi dolu saatler hem eş hem de evlâtlar için değeri ölçülemez güzelliklere vesile olur. Eşiyle uyumlu bir birlikteliği olan kadın, sorumlulukları noktasında daha özverili olur. Baba sevgisi ile büyüyen evlâtlar ise sevginin verdiği değerlilik duygusu, öz saygı ve öz güven gibi kişiliği oluşturan önemli özelliklere sahip olarak büyür. 
Mânevi bakımın ihmâli ise hânenin huzuru ve saadeti yanında hâne içindeki bireylerin psikolojik durumlarını da olumsuz etkilemektedir. Sevginin olmadığı yerde nefret, kin, haset ve şiddet peyda olur. Bu ise hem bireylere hem de bu bireylerin âit olduğu topluma zarardan ötesini getiremez. Sevgiden mahrum bırakılan bireyin yaşadığı, yalnızca ihmal değil, aynı zamanda psikolojik şiddettir. Bu ise kişiliği doğup büyüdüğü evde şekillenen bir bireyin hayatı boyunca sahip olacağı karakterini menfi etkilemektedir. Allah Resulü hâne halkını mânevi anlamda da hiçbir zaman ihmal etmemiş ve âile üyelerinin her biri ile özenle ilgilenerek her birine sevgi ve şefkat göstermiştir.
Mü’min mükellef kılındığı her durumu Allah’ın rızâsını gözeterek ve elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışarak yerine getirmelidir. Bakımı ile yükümlü olunan kimselere karşı ne maddi ne de mânevi boyutu ihmal edilmeyerek yerine getirilen sorumluluk sadece bireysel boyutta değil toplum için de bir kazanç ve huzur kaynağı olacaktır. (Kaynak: Diyanet Aile Dergisi; Kasım 2020, Sayı: 23, Sayfa:14-15; Arş. Gör. Hacer Ayaz) 
Selâm ve duâ ile…