Atina’da pazar yerinde birileri Sokrates’e fenâ hakâret eder ve:

▬ Sen bir alçaksın, âdîsin, câhilsin ve içki içicisin vs.!” diye bağırır. Sokrates, başını sallar ama cevap vermez, sadece söyleyene gülümser ve yoluna devam eder... Olanları dikkatle izleyen zengin bir aristokrat Sokrat’a:

▬ Böyle hakâretlere nasıl tahammül ediyorsunuz? Kendinizi kötü hissetmiyor musunuz?” der. Sokrates gülümser ve:

▬ Benimle gel...” der. İyi tanıdığı bu aristokrat onu eski tozlu bir depoya kadar takip eder... Sokrates, bir meş’âle yakar ve işe yaramaz, paçavra, delinmiş bir pelerin bulana kadar etrâfı karıştırmaya, aramaya başlar... Bulduğu bir pelerini bu adama verir ve:

▬ Sana uyar bu giyer misin?” der. Adam paçavra pelerine bakar ve Sokrart’a kızarak:

▬ İyi misin Sokrates? Bu paçavrayı giyecek miyim?” diyerek pelerini yere atar.

▬ Gördün mü?” der Sokrat; “Elbette kirli ve eski pelerini giymeyi reddettin. Aynı şekilde o adamın bana söylediği ahlaksız, saçma ve edepsiz sözler de bana dokunmadı. Birisi sana istemediğin bir şeyi verdiğinde ve sen onu kabul etmediğinde reddedilen hediyenin sahibi kimdir? Başkalarının hakâretlerine üzülmek ve öfkelenmek, onların attıkları paçavraları giymeyi kabul etmek gibidir. Sorgulanmamış hayat, yaşanmaya değmez. En akıllı kişi, neyi bilmediğini bilendir. Kimseye bir şey öğretemem, sadece onların düşünmesini sağlarım. Sadece bir iyi vardır; o, Bilgidir. Sadece bir kötü vardır; o da Cehâlettir...” der. Evet; kötü, kem söz sahibine aittir. Hayatta olduğun ve hizmet ettiğin sürece herkes bir şey diyecek, taş veya çamur atacak. Ne demişti Nasreddin Hoca: “Ne yaparsan yap, herkesi memnun edemezsin. Öyleyse sen yalnızca Allah’ı memnun etmeye bak.”

Bir güzellik, yardım, ne bileyim insânî bir şeyler yapacaksın yafta hazırdır “enâyi” derler, “saf” derler, “yaptığına bak” derler, “kapıyı çalıyor biri bir şey istiyor da ona da çıkartıyor veriyor” derler. “Hâlbuki belki o, ondan daha zengin” derler. “Birinin tutarsın bir çantasını taşırsın başka kimse yok muydu? Bu gidiyor da onun çantasını taşıyor” derler. Bir fakir gelir der ki; “şu faturamı ödeyemedim şunu hallediver.” Halledersin! Hemen biri gelir “ya bunlarda bunu âdet hâline getirdiler de böyle yapıyorlar” derler, derler de derler. Günümüz insanının anladığı anlamda enâyi olmak Hakk katında makbul bir şeydir. Çünkü Allah’la aldanan al-dan-maz.

Sokrat: “Bir insan için ahlak terbiyesi, ekmek ve elbiseden daha lüzumludur.” der.

Tavus kuşunun kanatları çok güzeldir bilirsiniz değil mi? Bakan ona böyle hayran olur. “Vay canına güzelliğe bak!” der. Ama ayakları siyahtır. Böyle biraz çirkincedir. Tavus kuşu kanatlarını görmeyip sadece ayaklarına baktığı için kendisini çirkin zanneder. Ayaktan ibâret zanneder. Bu nedenle derler ki insan, kul, hasseten mü’min, Tavus kuşu gibi olacak herkes onun güzelliğini seyredecek ama o dönecek ayaklarına bakacak “nazar ber kadem” buda ondan bir cüzdür. Yâni bakacak ben çirkinim diyecek. Çünkü çirkinim dedikçe insanı güzelleştirirler. Bilmiyorum dedikçe insana öğretirler. Olamadım dedikçe insanı oldururlar. Kaybettim dedikçe bulacak vesileler çıkartırlar insanın karşısına.

Nazar ber kadem: Gözün ayağın üzerinde olmasıdır. Hakk yolcusu, yürürken devamlı önüne bakmalıdır. Hep kendi işi ile meşgul olmalıdır. Gözünü haramdan ve kalbini karıştıracak şeylerden korumalıdır. Gönlü korumaya çalışmaktır.

Kur’ân-ı Kerîm’de konuşma organları olan dil ve iki dudak Allah’ın insana verdiği başlıca nimetler arasında gösterilmiş , birçok âyet ve hadiste konuşma yeteneğinin iyilik yolunda, din, ahlâk ve nezâket kurallarına uygun biçimde kullanılması istenmiş, kıyâmet günü insanlara dünyada yapılıp edilenlerinin hesâbı sorulurken dillerinin de tanıklık edeceği uyarısında bulunulmuştur. . İslâm ahlâkıyla ilgili eserlerde “âdâbü’l-lisân” ve “âfâtü’l-lisân” gibi başlıklar altında dilin insanın yaratılış hikmetine uygun biçimde Allah’a kulluk ve insanlara iyilik yolunda kullanılmasının gerekliliği üzerinde önemle durulmuştur. Gazzâlî konuşma ve dilin öneminden söz ederken, “Allah’ın en değerli nimetlerinden ve akıllara durgunluk veren ince sanat eserlerinden biri olan dilin cirmi küçük ise de itaati veya cürmü çok büyük olabilir. Îman veya inkârın dille ifâde edilmesi bu organın önemini göstermeye yeter” demektedir.

Genellikle sövmenin her türü dinen hoş karşılanmamakla birlikte bu fiilin dinî hükmü sözün sahibine ve konumuna göre değerlendirilerek belirlenmeye çalışılmıştır. Allah Teâlâ, peygamberler, ilâhî kitaplar ve melekler gibi temel inanç öğelerine hakaret Müslümanı dinden çıkarır. Dinden çıkmayı gerektirmeyen durumlarda insana, insanî değerlere veya canlı cansız nesneye yönelik olarak örfen sövgü sayılan bir söz söylemek kural olarak haram sayılmıştır. Kişiyi kötü söz söylemeye yönelten etkenlere göre bunun haram olmayacağı durumlardan da söz edilmiş, meselâ kişinin yakalandığı hastalığın verdiği ıstırabın etkisiyle hastalığa sövmesi mekruh, kendisine söven kişiye -zina iftirâsı olmamak kaydıyla- aynı şekilde veya benzer bir ifâdeyle karşılık vermesi tenzîhen mekruh, hatta bazı âlimlerce câiz diye nitelenmiştir; ancak hiç karşılık vermemek daha üstün sayılmıştır. (DİA) Vesselam…

Selâm ve duâ ile…