Ramazan Bayramı, rahmet iklimine erişip ondan istifâde edenlerin Allah’a karşı şükürlerini ifâde ettikleri gündür. “Allah (ramazanın) sayılı günlerini tamamlamanızı ve size doğru yolu gösterdiği için tekbir getirmenizi ister. Umulur ki, O’na şükredersiniz.” (2/185) âyetinde bu hakîkate işâret buyurulmaktadır. Beşerî olarak da insanların konu komşu, akrabaları ile kucaklaşmaları, onlara karşı muhabbetlerini açık yüreklilikle ifâde etmeleri ve fukarayı sevindirmeleri anlamına gelmektedir.

Bütün kültür ve medeniyetlerde bayram geleneğinin olduğu, her toplumun önem atfettikleri günleri bayram olarak kutladıkları bilinmektedir. Bayramlar kültür ve medeniyetlerin rengini taşıdığı için, etkinliklerinden kültür kodları da okunabilir. Bu îtibarla bayramlarımız da yüce dinimizin renklerini taşıyacak niteliklere sahiptir. İbâdet, ziyâret, samimiyet, paylaşma ve kardeşlik bayramların rutin davranışlarıdır. İnsanlar bu günlerde neşe ve sevinç içinde ziyâretleşir, kucaklaşır, ikramda bulunurlar. Peygamber Efendimizin bu günleri yeme-içme günleri olarak tanımlaması da (Ebu Davud, Siyam, 40.) buna mânâya mâtuftur. Büyük âlim İbn Abidin de bayramın Arapça karşılığı olan ve tekrarlayan anlamına gelen (Iyd) kelimesinin etimolojisinden hareketle, her yıl bu dönemde oruçtan sonra yeme-içme, sıkıntı çeken fakirlere verilen “sadaka-i fıtır” ile Allah’ın rahmet ve ihsânının sevinç ve neşe eşliğinde tekrar tekrar insanlara ulaştığını ifade etmektedir.

Bayramlar toplumların heyecan ve coşkulu oldukları günlerdir. Her toplumun, inanç ve ahlak anlayışına paralel olarak bu günleri kutlama adabı oluşmuştur. Yüce dinimiz, hayatın her alanına olduğu gibi bayram kutlamalarına da düzen ve intizam getirmiştir. Bayramları toplu deşarj olma, eğlenme çılgınlığından çıkararak, ibâdet, sevgi, kardeşlik, kaynaşma, yardımlaşma ve dengeli sevinç günlerine dönüştürmeyi başarmıştır. Bu öğretide bayramlar ibâdet ile başlar, muhtaçların ihtiyaçlarının karşılanması, dargın olanların barıştırılması, musâfaha ile nefretin dökülmesi, akraba, hasta, yaşlı ve dostların ziyâreti ile devam eder.

Hz. Peygamber, katılımın çok olması için bayram namazlarını “namazgâh” olarak tanımlanan açık alanlarda kılardı. Çocuk ve kadınların toplu coşkuya katılmalarını tembih ederdi. Bayramların sadece sevgi ve barış şöleni olması için silah taşınmamasını isterdi. Sevinç, ikram ve coşkunun pekişmesi için Ramazan Bayramı’nın ilk günü ile Kurban Bayramı’nın dört gününde oruç tutulamayacağını ashabına bildirirdi. (Ebu Davud, Salat, 239.)

Müslümanlara armağanı olan iki bayramda ibâdet ve sevinç ile birlikte sosyal yardımlaşmayı ön palanda tutmuştur. Ramazan Bayramı’nda muhtaçlara bayram namazından önce fitrelerin verilmesinin istenmesi, Kurban Bayramı’nda da fakir ve yoksullara kurban etlerinin dağıtılmasının istenmesi bunun açık göstergesidir.

Mümkün olduğu kadar ziyâretlerde bulunmak, kucaklaşmak, farklı insanlarla tanışmak bayramların adabındandır. Cabir b. Abdullah’ın “Peygamber (s.a.s.) bayram günü olunca namaz yerine gitmek için başka bir yol, (oradan dönmek için de başka bir yol) tercih ederdi.” (Buhari, Îdeyn, 24.) rivâyeti bunun pratik bir uygulamasına işâret etmektedir.

Hayatın karmaşası ve yoğun temposu ile yaşamını sürdüren birçok insan bayramların esenlik ve huzur ortamında rahat bir nefes alıp dost ve tanışlarla kucaklaşmayı özlemle beklemekte, dingin ve sakin bir kafa ile ebeveynini ziyârete gidip hayır duâsını almayı heyecanla gözetlemektedir. İnsanların sıkıntılarını, tasalarını, kendilerini kuşatan stres ortamından kurtulup bir nebze kendilerine gelmeleri, nefes alıp rahatlamaları da yine bayram vasıtasıyla mümkün olabilmektedir.

Bayram olsa da çocuklarımı görebilsem diye anne babalar, bayram gelse de dedelerimi ziyâret etsem diye hayal kuran çocuklar, bayram olsa da bir dem istirahat etsem diyen çalışanlar, bayram gelse de sessizliğe bürünen evimiz neşelense diyen yaşlılar, bayram gelse de teselli bulsam diyen daha niceler… Bayramı yaşamayı beklemektedirler.

İslâm ümmeti tarihinde belki bir karşılaşmadığı zorlu bir süreçten, ağır bir imtihandan geçmekte ve derin üzüntüler yaşamaktadır. Bugün Müslümanlar bayramları sevinç yerine gözyaşı ile karşılamaktadır. Acılarının bayramını yaşamaktadırlar. Son yıllarda yaşanılan bayramlar gibi bu bayramı da kan ağlayarak gözyaşı dökerek idrak etmekteyiz. Ramazan’ın mânevi atmosferinde olgunlaşan, kendine gelerek yenilenme fırsatı bulan ruhlarımız darmadağın olan zihinlerimizi, birbirinden kopan kalplerimizi birleştirmeli ve bizlere ümmet ve kardeş olmanın şuurunu hissettirmelidir. Bunu gerçekleştirmenin maddi ve mânevi pratikleri bu mübârek zaman diliminde hayata geçirilmelidir.

Hayalleri yıkılan, bekleyenleri olmayan, ziyâret yerleri yok edilen nice nice insanlar peyda oldu. Bayramın eşsiz iklimini tadamayan nice çocuklarımız oldu. Bayramı ağlatan nesillerimiz çoğaldı. Çadırda dünyaya gözlerini açıp gülmeyi bilmeyen evlâtlarımız oldu.

Bayramlar bile göz yaşı döker oldu.

Yetimlerin başını okşayarak bayramı hissettirmeliyiz.

Yerinden, yurdundan, hatıralarından, mescidinden, sımsıcak yuvasından olan kardeşlerimizi ziyâret etmeliyiz.

Mâmur evinden, yavrularından edilen, hiçbir suçu olmadan cezalandırılan yersiz yurtsuz mültecileri gözetmeliyiz.

Hatırı sayılan, onur, makam ve mevki sahibi iken bir anda yollara düşen, sığınak arayan kardeşlerimize sığınak olmalıyız.

Kirli kapışmaların, güç gösterilerinin mağduru mazlum kardeşlerimizin bayramı olmalıyız.

Hiç istemeden dikenli tellere tırmandırılan, kuru ekmeğe muhtaç bırakılan, çamur dolu çadırlara mahkûm edilen mazlumları görmeliyiz.

Gelin bayramı bayram yapalım.

Bayramı sevindirelim.

Bayramın akan gözyaşlarını silelim. Alvarlı Efe’nin dediği gibi.

Cân bula cânânını, Bayrâm o bayrâm ola.

Kul bula sultânını, Bayrâm o bayrâm ola.

Hüzn ü keder def’ola, Dilde hicâb ref’ ola.

Cümle günâh af ola, Bayrâm o bayrâm ola.

Mevlâ bizi afv ede, Gör ne güzel ‘ıyd ola.

Cürm ü hatâlar gide, Bayrâm o bayrâm ola.

Feyz-i mehabbet-i Hakk, Nur-i hidâyet siyâk.

Cennet-i a’lâ durak, Bayrâm o bayrâm ola.

Dildeki Rahmân ola, Derdlere dermân ola.

Âzâde fermân ola, Bayrâm o bayrâm ola.

Lutfî’ye lutf u kerem, Dâhil-i bâb-ı harem.

Dâima Allah direm, Bayrâm o bayrâm ola. (https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=7546)

Gözyaşlarının olmadığı, mazlumun ağlamadığı, fakir-fukaranın yüzünün güldüğü bayramlarda buluşmak ümidiyle, en kalbi duygularımla bayramınızı tebrik ediyor, insanlığın kurtuluşuna vasile olmasını niyaz ediyorum.

Selâm ve duâ ile…