Medine’ye hicret ile birlikte İslâm dini, kendi müesseselerini oluşturmaya başlamıştı. Mescid-i Nebevî’nin yapılmasının ardından hayat, vahyin kılavuzluğunda, “inanç-amel bütünlüğü” içinde gelişmeye devam ediyordu. Medine’ye geleli daha on sekiz ay olmuştu. Kısa bir süre önce kıbleyi Mescid-i Aksâ’dan Kâbe’ye çeviren Yüce Allah, bu sefer hicrî takvimin 8. ayı olan Şâban ayında, Ramazan orucunu farz kılan şu âyetleri indirdi: “Ey inananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sakınasınız diye size de sayılı günlerde farz kılındı... Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.” Bu âyetler, Ramazan ayının, diğer aylardan ayrıcalıklı olduğunu açıkça ifade etmektedir. Çünkü;

  • Ramazan, oruç ayıdır.
  • Ramazan, Kur’an ayıdır.
  • Ramazan, takvâ ayıdır.
  • Ramazan, Allah’ı yüceltme ayıdır.
  • Ramazan, şükür ayıdır.
  • Ramazan, doğruyu bulma ayıdır.
  • Ramazan, tevbe ayıdır.
  • Ramazan, îtikâf yâni tefekkür ve taabbüd ayıdır.
  • Ramazan, Allah’ın koyduğu sınırları gözetme ayıdır.
  • Ramazan, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesini içinde saklayan bir aydır.

Mübârek Ramazan ayı, Müslümanlara Allah’ın emirleri karşısında sorumluluk bilincine yani takvâya erişme fırsatı sunuyordu. Böylece toplumsal dayanışma ve paylaşma şuurunu aşılayarak, bir anlamda “irâde eğitimi” vermek sûretiyle, mü’minlere kişilik kazandırıyor, “kâmil bir mü’min” olmanın yollarını gösteriyordu.

“Ramazan”, sözcük olarak “yaz sonunda yağıp yeryüzünü tozlardan temizleyen yağmur” mânâsında “er-ramzâ” kelimesinden veya “Güneş ışınlarından taşların yanıp kızması” anlamında olan “er-ramaz” kelimesinden alınmıştır. Bu yağmur, yeryüzünü nasıl temizleyip yıkarsa; kızgın yer, orada yürüyenlerin ayaklarını nasıl yakarsa, Ramazan ayı da mü’minleri günah kirlerinden öylece temizler, yakar, yok eder.

Kur’ân-ı Kerîm’de adı anılan tek aydır, Ramazan ayı. Yüce Allah onu sadece anmakla kalmamış, yukarıdaki âyetlerle aynı zamanda onu oruç ayı olarak belirlemiştir. İşte bütün bu ayrıcalıkları sebebiyle kültürümüzde Ramazan, “on bir ayın sultanı” olarak kabul görmüştür.

Peygamber Efendimiz Ramazan günlerinde bol bol Kur’an okur, hayır ve hasenatta bulunurdu. Cebrâil (as), Ramazan sonuna kadar her gece kendisine gelir ve Hz. Peygamber (s.a.v.) ona Kur’an okuyup dinletirdi. Nitekim hâlen günümüzde yoğun bir şekilde uygulanan bu “karşılıklı okuyuş”, “mukâbele” geleneğimizin dayanağını oluşturur.

Ramazan’ı mübârek kılan en önemli unsurlardan biri de Kadir gecesidir. Bu geceye çok önem veren Rahmet Peygamberi, Ramazan ayı içinde gizlenmiş olan Kadir gecesini “...Ramazan ayının son on günü içinde arayın!” buyururdu. Ramazan ayının son on günü içindeki tek sayılı gecelerin Kadir gecesi olma ihtimâlinden dolayı kendisi de âile efrâdı ile birlikte 23., 25. ve 27. geceleri uzun süre ibâdet ederek geçirirdi.

Her ne kadar Ramazan ayı, Allah tarafından mübârek kılınmışsa da onun bereketinden istifâde etmek Müslümanın irâdesine bırakılmıştır. Değerlendiren için Ramazan bulunmaz bir hasat mevsimi, maddî ve mânevî bir arınma iklimidir. Ramazan’a yetiştiği hâlde onun kadrini ve kıymetini bilmeyen biri içinse, kaçırılmış bir fırsat hatta bir vebâl olacaktır. Hem de Rahmet Elçisi’ne, “Ramazan ayına girdiği hâlde günahlarını affettiremeden bu ayı tamamlayan kişinin burnu yerde sürünsün!” dedirtecek kadar!

Ramazan ayı, bir zaman diliminin adı olmaktan öte bir şeydir. Evet o, yedisinden yetmişine bütün Müslümanlar için bir neşedir, coşkudur, heyecandır, kültürdür, medeniyettir. Hem de üzerinde çok konuşulan, makâleler ve kitaplar yazılan bir “Ramazan Medeniyeti!”

Ramazan, bir medeniyettir, bir dünya görüşüdür. Sadece, nefsimize gem vurulan günler değil; yoksulların, düşkünlerin, açların, muhtaçların, kimsesizlerin hatırlandığı ve korunduğu yoğun bir seferberliktir.

Ve her sayılı gün gibi, bu coşkulu günler de çok hızlı geçer. Ömrü boyunca kaç Ramazan geçireceğini bilemeyen Müslüman için son terâvih namazı, son sahur, son iftar buruk bir hüzne dönüşür. Tıpkı gözü yaşlı hacıların kutsal iklime vedâ edişi gibi, bu mübârek mevsime de aynı duygularla vedâ edilir. Camilerde güzel sesli hafızların, “Elvedâ yâ şehr-i Ramazan” nağmeleri ile uğurlanır Ramazan. Bir taraftan arınmış, korunmuş, bol ecir kazanmış olma ümidi, diğer taraftan bir sonraki Ramazan’a yetişememe endişesi ile vedâlaşılır.

Selâm ve duâ ile…