Malum olduğu üzere insanoğlunun Cenâb-ı Allah’a yazılı dilekçe sunma imkânı yoktur. Ancak günlük hayatımızda rutin olarak Cenâb-ı Allah’a yaptığımız dualar, yalvarış ve yakarışlarımız bir nevi şifahi dilekçelerdir. Burada üç saat arayla yapılan ve kabul edilen bir dua kıssasını anlatmaya çalışacağız. Bu kıssayı anlatan zat kıssayı anlatırken yapılan dua için dilekçe kavramını kullandığından biz de bu kıssa için böyle bir başlık kullanmayı uygun gördük. Daha doğrusu bu yazıyı yazmaya başlarken bu başlık aklımıza geldi. Daha önce farklı bir başlık kullanmayı düşünüyorduk. 
Burada ihlaslı, samimi, zahit, muttaki ve âlim bir zatın Arafat’ta yaptığı ve anında kabul edildiği bir duanın kıssasını anlatmaya çalışacağız. Bu kıssayı anlatmadan önce Mekke’nin manevî iklimiyle ilgili kısaca bilgi vermek yararlı olacaktır. Mekke, dinî ve manevî açıdan dünyanın en faziletli bir beldesi olduğu gibi, maddi açıdan da dünyanın en güvenilir ve en emin beldesidir. 
Mecazi anlamda kâinatın sahibi Yüce Mevla’nın evini sembolize eden Kâbe ve hac menâsikleri Mekke’de bulunmaktadır. Mekke, Kâbe ve hac menâsiklerinden dolayı feyizli, bereketli ve rahmetin adeta sağanak yağmur gibi yağdığı emin bir şehirdir. Ayeti kerimede de “Bu emin şehre yemin ederim ki…” (Tin, 95/3) denilerek emin olma vasfına vurgu yapılmıştır. Kâbe’nin etrafında günün 24 saatinde bir dakika dahi ara verilmeden sürekli ibadet yapılmaktadır. Bundan olmalıdır ki Mekke’de tüm işler adeta olağanüstü bir şekilde cereyan eder ve Mekke’nin manevi iklimi insan psikolojisi üstünde büyük bir etkiye haizdir. Mekke’de insan bazen kendisinden geçerek farklı bir âleme girer. Bu nedenle Mekke’de yapılan ibadetin sevabı daha fazla ve burada yapılan duaların kabul olma ihtimali çok daha yüksektir. İmanı kâmil, ameli salih olan samimi insanların Mekke’de yaptıkları dualar bazen anında kabul görür. Şimdi asıl konumuz olan kıssayı anlatmaya geçelim.
     Bundan yıllar önce hacılar hac için Mekke’ye giderler. Bu hacıların arasında Bursa’dan hacca gitmiş Muhammed Emin adında âlim, zahit ve muttaki bir zat da vardır. Muhammed Emin Hoca Efendi Mekke’nin kutsal iklimine girdikten sonra dünyaya ait her şeyi unutmuş, ahirete dalmış ve adeta vecd haline girmiştir. Nihayet günü gelince hacılarla birlikte Arafat’a çıkar. Muhammed Emin Hoca Efendi Mekke’nin manevi ikliminden o kadar etkilenmiş ki adeta farklı bir âlemde yaşamaktadır. Orada hacılardan ayrılarak Cebel-ü rahme’nin yanına gider, burada bir köşeye çekilir ve samimi bir kalp ile şöyle dua eder: “Ya Rabb, buralar ne da kadar güzeldir! Senin Peygamber’in ve onun ashabı buralarda çokça gezmiş ve dolaşmışlardır. Buranın feyzi ne kadar da büyüktür! Ne olur, ruhumu kabzet ben de burada öleyim ve bu kutsal topraklarda gömüleyim.” 
Hoca Efendi duasını yaptıktan sonra arkadaşlarının yanına döner. Bu arada takriben 2 saat gibi bir süre geçer geçmez Hoca Efendi hastalanır, baş ağrısı başlar ve ishal olur. Hastalığı dakikalar içinde ağırlaşmaya başlar. Durumundan haberdar olan arkadaşları Hoca Efendinin yanında toplanır ve durumunu sorarlar. Hoca Efendi onlara şöyle cevap verir: Biraz önce dua edip burada ölmek için Yüce Rabbime bir dilekçe vermiştim, galiba o dilekçem kabul olunmuş ve ben burada öleceğim.
Arkadaşları ona şöyle derler: Hocam seni burada bırakıp dönmek istemiyoruz. Memlekette senin kavmin ve aşiretin var, senin beklemektedirler. Ayrıca bekâr bir oğlun ve kızın vardır, sen burada ölürsen kim onları everir, onlar ne olurlar. Madem Rabbin duanı kabul etmiş, tekrar aynı yere git, duanı geri al, Rabbine verdiğin dilekçeni de geri iste. Belki Cenâb-ı Allah tekrar duanı kabul ederek sana şifa verir. 
Bunun üzerine Muhammed Emin Hoca Efendi biraz önce dua yaptığı yere tekrar gider, tekrar dua ederek Yüce Mevla’ya şöyle yalvarır: Ey Rabbim, biraz önce dua ettim, canımı alman için sana bir dilekçe verdim, galiba sen duamı kabul etmişsin, ancak memlekette oğlum Emin ve kızım Emine beni beklemektedirler ve henüz bekârdırlar, ne olur dilekçemi geri ver ki memlekete döneyim, yakınlarımı göreyim ve evlatlarımı evereyim. 
Hoca Efendi bu duayı yaptıktan kısa bir süre sonra baş ağrısı geçer, ishali kesilir ve hastalığı ortadan kalkarak hemen şifa bulur. 
Evet, bir insanın imanı kâmil, ameli salih olur ve samimi bir kalp ile dua ederse duası kabul olur. Dua bazen hemen bazen de uzun bir süre sonra karşılık bulur. Dualarımız kabul olmuyorsa bunun bizden kaynaklanan birtakım sebepleri vardır. Cenâb-ı Allah makbul duaların hürmetine bizim de dualarımızı kabul eylesin.