Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini alır ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşünür. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak gelir ve sinemaya ne zaman gideceklerini sorar. Baba, oğluna söz vermiştir bu hafta sonu onu sinemaya götürecektir ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahâne uydurması gerekir. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişir. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırır ve oğluna:

▬ Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim!” der ve kendi kendine:

▬ Oh be kurtuldum, en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez” diye düşünür. Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak gelir ve:

▬ Baba, haritayı düzelttim artık sinemaya gidebiliriz” der. Adam, önce inanamaz ve görmek ister. Gördüğünde de hâlen hayretler içindedir ve bunu nasıl yaptığını sorar. Çocuk:

▬ Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya kendiliğinden düzelmişti.” cevabını verir ve babası ile birlikte parkın yolunu tutarlar.

Evet, insanın düzgün olması. Ne demektir? Veya nasıl olur? Ağaç olsa rende ile düzeltirsin. Kum, çakıl, beton vs. olsa mala vb. âletlerle düzeltirsin. Ama insan bu. Nasıl düzelteceksin? Zâten hayatın, varoluşun, yaratılışın gayesi, amacı da bu. Efendimizin (s.a.v.) Hûd sûresinin; “Emr olunduğun gibi dosdoğru ol.” 112. âyeti inince beni ihtiyarlattı buyurması bizlere bunu hatırlatması gerekmiyor mu?

Kendini bilmek ne erdemli bir davranıştır. Başkasından talep ettiğini yapmamak, hatta düşünmemek... Söylediklerinle yaptıklarının tutarlı olması... Egonu, komplekslerini, kaprislerini törpüleyebilmek... Her insanın farklı bir hikâyesi olduğunu bilmek... Gıybet, dedikodu, nemmamlık yapmamak... Başkasının mutsuzluğundan mutlu olmamak... Nebevî ahlakla ahlaklanmak... Ne erdemli davranışlardır değil mi?

Kur’ân’ı Kerîme ve onun canlı hâli Hz. Peygamber ve O’nun Ehli Beyt’ine, ashabına ve o yolda olma gayreti içerisinde olanlara baktığımızda kâmil insan, temiz insan, düzgün insan artık adına ne derseniz deyin, Allah’ın istediği insan modelini aşikâr olarak göreceksiniz. Bizlere düşen onlardan alabildiğimiz kadarını alabilmektir.

Peygamberimizde ve asr-ı saadetinde iyilik adına ne ararsanız vardı; Îman, ilim, amel, bâsiret, ferâset, takvâ, temizlik, ihsan, doğruluk, cesâret, iyi niyet, yardımlaşma, kardeşini kendisine tercih etme (Îsâr)… Aklınıza insanlık adına ne kadar güzel şey geliyorsa hepsi o muhteşem asrın gönlü îmanla dolu insanlarında vardı.

Bakın Mevlânâ bizlere neler neler diyor;    

Sevgide güneş gibi ol,

Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,

Hataları örtmede gece gibi ol,

Tevâzuda toprak gibi ol,

Öfkede ölü gibi ol,

Her ne olursan ol,

Ya olduğun gibi görün,

Ya da göründüğün gibi ol.

            Son dönemlerde ahlâki değerlerimizin ne kadar yozlaştığını, bizi biz yapan kurallardan sıyrılarak kendimizin bir liralık menfaati için karşımızdakinin bütün emeğini yok etme adına verilen mücâdeleyi görüyor, ister istemez insanlık adına üzülüyoruz.

Hayatımızın her noktasında bir şekilde karşı karşıya geldiğimiz kim varsa daha söze başlar başlamaz “Ben şöyle dürüstüm, ben böyle îmanlıyım, namus kavramı benim için her şeyden önce gelir!” şeklinde başlayan ve bir türlü sonu gelmeyen yalancı pehlivan hikâyelerini dinledikçe zâten bozuk olan moralimiz iyiden iyiye aşağıların aşağısına düşüyor.

Herkesin iyi, herkesin dürüst, herkesin en namuslu olduğu bir dünyada bu kadar kötülükle, bu kadar olumsuzlukla neden karşı karşıya olduğumuz ile ilgili muhataplarımızdan herhangi bir cevap alamadığımızda da işin doğrusu kendimizi hüsrâna uğramış gibi hissediyoruz.

Çoğumuz dış dünyaya gerektiğinden fazla eleştirel bir gözle bakıyoruz. Kimilerimiz ise hemen her şeyde eleştirecek bir şey mutlaka bulabiliyoruz. Kahvehânelerde, sohbetlerde, iki kişi arasında yapılan konuşmalarda hemen her meseleye bir çözüm yolu üretenimize, her konuda bir fikri olanımıza kadar maşallah çok bilgiç bir toplumuz. Dünyanın bozulduğundan çok dem vuruyoruz ama nedense kendimizi düzeltmeyi hiç düşünmüyoruz. İşte bu hikâye bize dünyadaki çarpıklıkların düzeltilmesi için işe önce kendimizden başlamamız gerektiğini öğretiyor. “İnsanı düzelt ki dünya da düzelsin!” düşüncesini ortaya koyuyor. İnsana yatırım yapmanın dünyanın en kazançlı yatırımı olduğunu aklımızdan hiçbir zaman çıkarmamalıyız. Çocuklarımızın en güzel şekilde yetişmesi için elimizden gelen her türlü fedakârlığı yapmalıyız. Dünyayı düzeltmek istiyorsak, insandan özelliklede kendimizden başlamalıyız. Ne demişti çocuk babasına “İnsanı düzelttim, dünya düzeldi!” Vesselam…

Selâm ve duâ ile…