Firavun ile Hz. Mûsâ’nın arasında geçtiği rivâyet edilen bir hikâye. Bu hikâyeden kim üzerine ne düşüyorsa onu alır. Biliyorsunuz Firavun, hâşâ ilah olduğunu iddiâ eden bir zâlimdir. Bir gün Firavun, Hz. Mûsâ’ya hâşâ ilah olduğunu ve bunu kendisine ispat edeceğini söyler. İlah olduğunu ispatlamak için de Hz. Mûsâ ile ahitleşir. Firavun’un bu sözü üzerine Hz. Mûsâ da yanlarında akan nehri göstererek:

Yarın akan bu nehrin suyunu tersine akıt o zaman!” der. Firavun, Hz. Mûsâ’nın teklifini kabul eder. Eve gider ve kendisini ayaklarından baş aşağı astırır. Sabaha kadar duâ eden Firavun, Allah’a:

Allah’ım, yarın beni Mûsâ’nın önünde mahcup eyleme, ben de biliyorum ilah olmadığımı, Yaradan’ın sen olduğunu biliyorum.” diyerek sabaha kadar yalvarır âlemlerin Rabbine.

Hz. Mûsâ ise sükûnet içerisinde günlük ibâdetlerini yapar ve sabah Firavun’la ahitleştikleri yere gelir. Ciddi bir kalabalık toplanmıştır. Firavun suya emreder:

Ey Su! Dur!” der ve su durur. “Tersine ak!” der, su tersine akar. Hz. Mûsâ şaşkınlık içerisinde olup biteni izlerken Cebrail (as) gelir ve:

Ey Mûsâ, olanlara şaşırma. Firavun sabaha kadar Allah’a yalvardı. Allah da onun duâsını kabul etti. Şimdi tekrar emretse su durmaz!” buyurur. Hz. Mûsâ, Firavun’a akarsuya tekrar emretmesini söyler.  Firavun tekrar emredince su durmaz. Tersine de akmaya devam eder. Hz. Mûsâ suyu hem durdurur hem de tersine akıtır. Bunu defalarca da yapar.  Buradan herkes kendisine bir pay çıkarsın derken ben de kendime pay çıkarıyorum ve:

  • Çalışmadan, çaba sarf etmeden, yerinde oturarak işlerin çözülmesini beklemekle olmuyor. Eğer bir şeyin olmasını istiyorsak, mutlaka sahaya inmeli, mücâdele etmeliyiz.

Firavun duâ etti, Allah onun duâsını kabul etti. Bu çok önemli bir mesajdır aslında.

Bu mesaj üzerine sayısız yorumlar yapılabilir. Firavun’un batıl da da olsa duâsı kabul oluyor denilebilir. Evet, Allah kimseye düşman değildir. Velev ki adı Firavun da olsa... Ancak sonu şüphesiz ki önemlidir. Firavun’un duâsını kabul edip suyu durdurur, ama sonrasında hakkı, hak sahibine teslim eder. Çünkü Firavun da hak sahibinin Hz. Mûsâ olduğunu, kendisini yaradan bir Allah’ın olduğunu biliyordu.

Bu nedenle insan; İki tavşanı kovalarsa ikisi birden kaçar… İki tavşanı birden kovalamayın. Bir tanesini seçin. Yakalayabileceğiniz tavşanla işe başlayın. Sonra karnınızı doyurun, gücünüz yerine gelsin. Sonra da ikinci tavşana niyetlenin. Maalesef hayatta böyle yüzlerce tavşanın peşine düşmüş, bir ona bir buna koşanlar gibiyiz.

Belgesel mutlaka seyrediyorsunuzdur… Belgesellerde yırtıcı hayvanlar nasıl avlanıyor? Koca bir sürü içerisinde dalıp Allah ne verdiyse işe girişiyorlar mı? Hayır, en baştan nerede olursa olsun bir tanesini seçiyorlar… Etrafını çeviriyor ve ne pahasına olursa olsun onun peşinden koşuyorlar… Onun peşinden koşarken yanı başından başkaları da geçiyor. Onlara bakıyorlar mı? Hayır, bakmıyorlar.

Şunu da gözardı etmemeliyiz: Koşarsınız, ama her zaman yetişemeyebilirsiniz. Yeri gelince koşmayı bildiğiniz gibi, yeri gelince durmayı da bileceksiniz…

Hani anlatılır ya; Ağa büyükçe bir konak yaptırır. Açılışta köyde yaşayan herkese yemek verir. Çoluk-çocuk, kadın-erkek, akıllı-deli. Deli lafın gelişi değil, gerçekten deliyi de dâvet eder, çünkü hemen her köyde olduğu gibi o köyün de bir delisi vardır. Yemekler yenir. Köylüler ayrılırken Ağa:

Deliye sorun, bu konaktan ne isterse alsın!” talimatını verir. Delinin gözü bahçede bağlı duran beyaz ata takılır ve:

Ben bu atı istiyorum.” der. O at ise Ağa’nın gözdesidir, göz bebeğidir. Ağa:

Hayır, başka bir şey istesin.” der. Deli ısrar eder:

İllâ bu beyaz at.” diye diretir. Ağa da:

Hayır!” der başka bir şey demez! Ziyâfet biter, ayrılık zamanı gelir. Deli konaktan melül- mahzûn şekilde ayrılırken bir şeyler mırıldanır kendi kendine. Ağa’nın dikkatini çeker bu hâl:

Gidin dinleyin bakalım. Ne diyor bu deli?” der adamlarına. Deli sürekli:

Sen isteseydin verirdi, Ağa da kim oluyor ki? Sen isteseydin verirdi, Ağa da kim oluyor ki?” demektedir. Söylerler delinin dediklerini ağaya. Ağa:

Geri çağırın ve istediği atı verin.” der. Deliye atı verirler. Deli, atın yuları elinde konaktan ayrılırken söylenmeye devam eder. Ağa:

Bu defâ ne diyor, gidin dinleyin.” der. Ne der biliyor musunuz?

Sen istedin de verdi, Ağa da kim oluyor ki? Sen istedin de verdi, Ağa da kim oluyor ki?”

“Yeter ki sen iste... Her şeye gücü yeten kudret mutlaka verir, Yâ vererek verir! Yâ da vermeyerek verir!”

Netice olarak kim neyin olmasını istiyorsa, o doğrultuda mücâdele etmeli, emek vermeli, mesâi harcamalıdır. Şüphesiz ki hak, sahibine Kâdir-i Mutlak olan Hükümdâr tarafından mutlaka iâde edilecektir.

Selâm ve duâ ile…