Osmanlının son dönemlerinde “Mehmet Efendi” diye meşhur bir hattat vardır. Devrin en önemli hattatlarından biridir, çok öğrenci yetiştirmiş, çok güzel eserler bırakmıştır. Bir gün hattat Mehmet Efendi ye:

Üstad! Böylesine büyük hattat olmayı nasıl becerdiniz? Bunun sırrı nerede saklı? Sizi, hattat yapan neydi? Bu kadar güzel eserler bıraktınız, hatta birçok öğrenci yetiştirdiniz, bunu nasıl başardınız?” dediklerinde Hattat Mehmet Efendi hatıralarında:

Hattatlığa başladığım dönemlerde beni kimse tanımazdı. İyi, kötü bazı eserler yazardım, iyi hocalarım vardı ama öyle bilinen biri değildim. Öylesine böylesine ilgileniyordum. Bir gün bir oduncu bana hayatımın dersini verdi.” Etrafındakiler şaşkınlıkla:

Üstad, bir oduncu size nasıl bir ders verebilir ki?” derler. Ama hattat:

Benim mürşidim, beni bugüne getiren mantığı bana aşılayan bir oduncudur.”

Eee! nasıl yani?” dediklerinde başlar anlatmaya:

Pencerede bekliyorum, kırılması gereken odunlar vardı bahçede. O yıllarda da oduncu demek, iri yarı adam demek. Oduncu dediğin baltası var, bileyicisi var, gelir bakar odunlara ve sizin gözünüzün önünde odunları parçalar ve iki saatte bir altın alır ve gider, bizim oduncu böyle bir adam. Bekledim, oduncu yok ortalarda ikindi karanlığı çökmeye başladı, gelmedi.

Eyvah odunlar kaldı!” derken:

Oduncuuuuu” diye köşeden cılız bir ses. Döndüm, seksen yaşlarında bir adam. Beli bükülmüş, paytak paytak yürüyor. Baktım şöyle. İçimden dedim ki “yahu bu odun kırabilir mi, neyin oduncusu bu…” Hele bizim odunlar, budaklı, sert, kalın… Sonra baktım, çok emin yürüyor, “oduncuuuu” derken sesi de titremiyor. Allah Allah dedim kendimce, ben bunu bir çağırayım bakayım bizim odunları kırabilir mi? Çağırdım ve:

Amca gel bakalım bizim odunları kırabilir misin sen?” Döndü alaycı bir üslupla bana baktı, tebessüm etti ve:

Oğlum! Ben oduncuyum, odun kırıcısıyım.” Dedim ki:

Bak amca, koca kütükler var bahçede, bunları kırabilir misin?”

Kırarım oğlum!” Geldi baktı.

Ne kadar zamanda kırarsın amca?”

1 saat!” dedi.

Amca olur mu, bunlar iki saatten önce kırılmaz!”

Oğlum ben oduncuyum, kırdıracaksan söyle.” Meraklanmaya başladım ve:

Peki, ne kadar ücret alırsın?”

2 altın!”

Yahu amca ben hep kırdırıyorum, bir altın değil mi bunun ücreti?”

Benim ücretim iki altın oğlum.” dedi.

Bir saatte kırar 2 altınını alırım.” İnanmadım ama:

Buyur kır” dedim başladım seyretmeye. Geldi, omzunda bir baltası var, bileyledi. Döndü yüzüme baktı, yer ayarladı kendisine. Âdeta odunlarla, kütüklerle konuşmaya başladı. Etrafında dönüyor, sağına, soluna bakıyor, nereden vuracağını hesaplıyor, dönüp duruyor. Sanki bir müddet böyle hasbihal etti odunlarla. Başladı. Vurdukça odunlar ayrıldı, en budaklı parçaları bile 1 saatte 2 defa bile vurmadan tek vuruşla kırdı ve bitirdi. Hattat Mehmet: Hiçbir parçaya iki defa vurmadığını gördüm, ağzım açık seyrettim durdum. Hakikaten çok zor iştir, koca bir evin ihtiyacını bir saatte her bir parçaya iki defa vurmadan kırın da görelim bakalım. Neyse, işini bitirdi, baltasını topladı, odunları yerine yerleştirdi, bir su istedi.

2 altını getir bakalım evlat!” dedi. Hemen koştum, altınları aldım getirdim avucuna koydum ve:

Amca, bunun sırrını söyle bana. Hakkını da helal et, nasıl kırdın bunları bir saatte, hem de tek vuruşta!”

Bak oğlum!” dedi oduncu gülümseyerek. “Aleyhimde düşündün değil mi? Bu adam bu yaşta bu odunları kıramaz dedin, bakışların öyleydi zâten.”

Vallahi ne yalan söyleyeyim öyle düşündüm, kıramaz dedim, nereden bileyim böyle yapacağınızı. Bu nasıl bir iş amca, ben yıllardır odun kırdırırım, bu kadar odunu bir saatte kıran olmadı bu bir, bir de hiçbir parçaya iki defa bile vurmadınız. Ne olur bana bunun sırrını söyleyin.” der ki:

O kadar ileri gitme oğlum!”

Nasıl yani amca?

Bak. Benim bir saatime 2 altın ödedin.”

Evet,”

Şimdi ise 50 yıllık sırrı bedava istiyorsun.” Güldüm, o da güldü:

Peki, amca iki altın daha getireceğim bana ne anlatırsın.”

Bir cümle söylerim oğlum, benim bir cümlem 2 altındır.” Hemen gittim 2 altını getirdim avucuna koydum. Gözümün içine baktı dedi ki:

Oğlum sen cömert bir adamsın sana bir değil birkaç cümle söyleyeceğim.” Suyundan içerken terlerini de siliyordu bir yandan. “Ne iş yapıyorsun oğlum sen?”

Amca ben hattatım, hat yazarım.”

Elif yapıyorsun, vav yapıyorsun, mim çiziyorsun değil mi yani besmele falan yazıyorsun?”

Evet,” dedim.

Peki, oğlum sen hiç rüyanda elif gördün mü?” Düşündüm, düşündüm, gerçekten ben rüyamda hiç elif görmemişim. “Oğlum sen “vav” da mı göremedin. “Mim” de mi görmedin rüyanda? Sen hiç besmele yazmadın mı rüyanda? Bak sana bir şey söyleyeyim oğlum senden hattat mattat olmaz oğlum sen bırak bu işi.”

Yahu amca niye böyle diyorsun?”

Bak oğlum! Ben 50 yıldır odun kırıyorum. Bu yaşımda bile hâlen daha gece sabahlara kadar odun kırıyorum, rüyalarımda hep odunlarla uğraşıyorum. Düşün “bir adam ki hayallerini rüyalarına sokamamışsa o adamdan hiçbir şey olmaz” oğlum. Hayalini kuramadığın hiçbir işi rüyana sokamazsın, hayalinin işini düşünmezsen başarılı olmazsın, hayalin rüyalarına girecek ve onlara yaşayacaksın ki uyandığın zaman o hayallerinin peşine düşeceksin!” Dedi ve aldı gitti parayı. Pencerede oturdum düşündüm, düşündüm. Seksen yaşında bir oduncu bana seksen yıllık ders vermişti. Gerçekten çok önemli bir ders almıştım, her dersin bedeli olduğu gibi bedelini ödemiştim ama dersimi de almıştım. İşte ben ondan sonra rüyalarımda “elif” görmeye başladım, “vav” görmeye başladım, besmeleler yazdım. İşte beni böyle bir oduncu hattat Mehmet yaptı…

Başarılı olmanın sırrı önce o hayali kurmakta sonra onu rüyalarınıza taşımakla mümkün ve bu ülkenin böyle insanlara ihtiyacı var. Böyle insanlarımız da güzel ülkemizde var…

Selâm ve duâ ile…