Kadın sabah kalkar, aynaya bakar ve kafasında yalnız üç tel saç görür:

▬ Hımm, galiba bugün saçımı örgü yapacağım.” Öyle de yapar, günü de harika geçer. Ertesi gün kalkar, aynaya bakar, kafasında iki tel saç kalmıştır.

▬ Hımm, bugün saçımı ikiye ayıracağım.” Dediğini de yapar, harika bir gün geçirir. Bir ertesi gün yine kalkar, aynaya bakar, kafasında tek tel saç var.

▬ Tamam, tamam, artık bugün atkuyruğu yaparım.” Öyle de yapar ve çok çok güzel bir gün geçirir. Daha bir ertesi gün aynaya baktığında, kafasında bir tek tel bile kalmamıştır.

▬ Woww!” diye bağırır. “Bugün saç derdim yok.”

Moralimizi sıfırlamak çok kolay, kaybeden psikolojisine girmeniz yeterli: Dün bugünden çok daha iyiydi; x benden daha şanslı; hayal kurmak neye yarar, zaten gerçekleşmeyecek… Bunlara zihin kirliliği diyorlar. Elinizdekinin kıymetini bilmenizi engelleyen, ulaşılabilir hedeflere ve mutluluğa erişmek için harekete geçmenize mâni olan “bölücü ve yıkıcı” fikirler. Unutmayın: 1992 Barcelona Olimpiyatları sırasında yapılan bir araştırma bronz madalya alan üçüncülerin, gümüş madalya kazanan ikincilerden çok daha mutlu olduğunu gösteriyordu. Çünkü ikinciler “birinciliği kaçırdım” diye başarılarının tadını çıkaramazken, üçüncüler podyuma çıkmaktan mutluydular.

Çevremizde ne tür insanlar olduğu da çok önemlidir olayları yorumlamamızda. Örneğin negatif düşünceli insanlar çoğunluktaysa, “körle yatan şaşı kalkar” misâli biz de bir süre sonra öyle düşünmeye başlarız. Düşünceler davranışları belirlediğinden, bir süre sonra, onlar gibi düşünüp, olaylara onlar gibi tepki verir, üzülebilir, kırılabilir, öfkelenebiliriz. Oysa bu olumsuz duygular bizi düşünsel ve fiziksel olarak da olumsuz etkiler. Moralimiz bozuk olduğunda daha kolay yorulur, kendimizi daha güçsüz hissederiz. Enerjimiz daha azdır. Durum her ne ise onu düzeltecek çözüm önerilerini üretmek bile başlı başına bir güç gerektirir, fakat bazen o gücü içimizde bulamayız. Resmin tamamı yerine olumsuz olan tarafına kilitlenmek, durumu düzeltmek için düşünme ve çözüm üretme yetimizi kısıtlar; kendimizi çökkün ve olumsuz hissettiğimiz anlarda aklımızdan olumsuz düşünceler geçer. Bu düşünceler kendimizle ve dünyaya bakış açımızla ilgili tarzımızı yansıtırlar.

Hayatı, bakış açımızla anlamlandırırız.

Bununla ilgili güzel bir hikâye paylaşmak istiyorum:

Zengin bir baba küçük oğlunu ücra bir köye götürerek, insanların ne kadar fakir olduklarını göstermek ister. Köyde fakir bir âilenin yanında bir gün bir gece geçirirler. Şehre, kendi konforlu evlerine geri döndüklerinde, baba:

▬ Gezi nasıldı?” diye sorar.

▬ Çok iyiydi baba” der çocuk.

▬ Gördün mü insanların hâlini?”

▬ Evet.” der.

▬ Neler öğrendin peki?”

▬ Onların sahip olduklarıyla bizimkileri karşılaştırdım baba. Bizim evimizde bir köpek var, onlarda dört tane. Bizim bahçenin ortasına doğru uzanan bir havuzumuz var, onlarınsa uzun dereleri. Bizim bahçemizde ithal lambalarımız var, onların ise sayısız yıldızları. Bizim çimenlerimiz bahçe duvarına kadar uzanıyor, onlarınki ise ufka kadar.” Çocuk konuşmasını bitirdiğinde babası bir şey söyleyemez. Çocuk devam eder:

▬ Ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için çok teşekkür ederim babacığım.”

Hikâyede görüldüğü gibi bakış açısı bu denli önemli hayatımızda. Nitekim Mevlâna “nasıl bakarsan, öyle görürsün” diyerek, nasıl baktığımız ve gördüğümüzle kendi dünyamızı oluşturduğumuzu hârika bir şekilde özetlemiştir.

Peki, bakış açımızı değiştirmek için ne yapmalıyız?

Bakış açınızı etkileyen tüm öğeleri tek tek inceleyip fark edin. Size mutsuzluk, huzursuzluk verdiğini düşündüğünüz bakış açınızı fark edin. Fark edin diyorum, çünkü bütün sihir fark etmekte. Bir olay veya durum yaşadığınızda, o olayı nasıl yorumlarsınız, hangi pencereden bakarsınız? Bunları öncelikle not edin. Yazmak bilinçaltındaki düşüncelerin bilinç üstüne çıkmasına yardım eder. Böylelikle fark edip yazmakla çok büyük bir adım atmış olacaksınız. Kızdığınızda, öfkelendiğinizde, yoğun stres altında olduğunuzu hissettiğinizde “Ben şu anda neden böyle hissediyorum?” sorusunu kendinize sorun.

Dürüstlük ve samimiyetle cevaplarınızı verin.

Hayata, hayatın içindeki olaylara, kişilere, durumlara bakış açınız yüzde 30 mu, 60 mı, 90 mı, 360 mı belirleyin ve her seferinde hedefiniz 360 derece olsun. Yaşananların etrafında tam bir tur attığınızda pişmanlıkların, kırgınlıkların, engellerin, mutsuzlukların sebebini görüp, neler yapmanız gerektiğini belirler ve rotanızı en doğru şekilde belirleyebilirsiniz.

Seçimlerinizi kendiniz yapın. Yaşamımız seçimlerimizden ibârettir. Nasıl bakmayı seçerseniz onu yaşarsınız. Eğer siz seçim yapmazsanız, başkalarının seçtiği yolda yürümeye mahkûm olursunuz. Kendi seçimlerinizi kendiniz yapmanız, hayatınızın sorumluluğunu almanız demektir. Ancak hayatınızın sorumluluğunu aldığınızda çözüm üretebilirsiniz.

Hayata her taraftan bakın.

Mutluluğu, huzuru, sevgiyi seçin.

Hayatınızı kolaylaştırın!

Basit yaşa, cömertçe sev, yürekten düşün sevdiklerini.

Bakış açısı her şeydir. Bardağın dolu kısmını görmeye çalışmalısınız.

Selâm ve duâ ile…