Şehrin dar sokaklarının birinden kısa boyuyla yüklerin altında ezilmiş ve âdetâ kaybolmuş bir hamal çıkar. Zorlanarak mendilini çıkarır. Kırışmış alnını silerken soluklanır. Mendilini cebine yerleştirirken çıkacağı yokuşa bir daha bakar. İlk adımın ardından var gücüyle tırmanmaya başlar yokuşu. Bir an önce eşyâları sahibine ulaştırmayı, yükleri teslim ettikten sonra da bir ağacın gölgesine çekilip öğle yemeğini yemeyi düşünür. Yokuşun yarısına kadar gelir, güçten düşer ve dizleri titrer gibi olur. Bu sefer elinin tersiyle siler alnına biriken terlerini. Yorgunluğu da artınca iyice ezilip gider. Bu ara yanından geçen zengin birini görünce dayanamaz ve ellerini Rahman’a açarak:

▬ Hey Allâh’ım cc﴿, bu nasıl iş? Kimilerine oturdukları yerden para veriyorsun; kimilerine ise şu kulun gibi bir lokma ekmeği ne güçlüklerle veriyorsun!” der ve iki adım daha atabilir. Sıcağın da etkisiyle duvar kenarına çöküverir. Yükten kurtulan hamal kuş gibi hafifler. Gölgeye oturup giden zengin adamın ardından bir süre daha bakar. Bu ara daha kolay para kazanabileceği başka işler düşünür ve:

▬ Allâh’ım! Bana da oturduğum yerden karnımı doyuracak ekmeği kazanmayı nasip eyle!” diye duâ eder. Duvar kenarında bir müddet dinlendikten sonra tekrar yola çıkacaktır ki bir gürültü kopar. Yan sokaktan bir grup insan kavga ederek çıkar. Tekme tokat birbirleriyle kavga ederlerken hamal bu duruma dayanamaz. Bir anda ayağa kalkıp onları ayırmaya çalışır. Bu pek de kolay olmaz. Hamal, kendini kavganın içinde buluverir. Önce yüzüne bir yumruk iner, ardından beline bir sopa. Hamal kan revân içinde kalır. Yüzü gözü şişer ve bir ayağı da aksamaktadır. Olaya asâyiş ekipleri el koymakta gecikmezler. Polisler kavga edenlerle birlikte hamalı da karakola götürüp kapatırlar. Hamal, ne kadar ben suçsuzum dese de kimseyi inandıramaz. Kendisine:

▬ Mahkemeye çıkıncaya kadar burada kalacaksın!” derler. Hamal, çâresiz boyun eğer. Suçsuz olduğu açığa çıkıncaya kadar karakolda hapis kalacaktır. Bir köşeye çekilip beklemeye başlar. Görevliler hamalın ayağına ekmek ve yemek getirirler. Hamal, getirilen yemeğe bakıp öylece kalıverir. O kadar aç olmasına rağmen ayağına gelen bu yemeği yemek istemez. Birden kahkaha atarak gülmeye başlar. Yanındaki adam bu duruma şaşırır kalır ve:

▬ Be ahmak adam, acınacak hâlimize neden gülüyorsun?” der.

▬ Sorma” der Hamal, “Yaptığım bir duâ yüzünden buraya düştüm. Yanlış duâ yapmışımda ona gülüyorum!” der. Adam bu sözlerden bir şey anlamaz. Hamal devam eder: Allâh’a cc﴿, oturduğum yerden ekmek ver diye duâ etmiştim. Ama hayırlısından ver dememiştim. İşte ona gülüyorum. Şimdi yemek ayağıma geliyor ama huzurlu bir şekilde iştahla yiyemiyorum. Rabbimden zahmetli de olsa hayırlısını vermesini dilemeliydim!” diyerek yanındakine hatasını itiraf eder.

            “Üzülme!” der, Mevlânâ; “İstediğin bir şey olmuyorsa ya daha iyisi olacağı için ya da gerçekten olmaması gerektiği için olmuyordur...” İsrâ Sûresinin 11. âyeti kerîmesinde Cenâb-ı Allah; “İnsan hayra duâ eder gibi şerre duâ eder. İnsan çok acelecidir.” buyurmaktadır. Ya Rab! Bizi hayrı isteyen bahtiyarlardan eyle, şerri istemekten bizleri muhafaza eyle.

            Kul daralabilir, bunalabilir, hayat onun için çekilmez hâle gelebilir, bazıları tarafından hakkı da gasp edebilir. Şunu asla unutmayın Fil Sûresi minik kuşların büyük filleri yendiğini anlatan muhteşem bir sûredir. Bu sebeple hayatta kendinizi ne zaman kuşlar gibi küçük ve savunmasız hissederseniz hemen bu sûreyi hatırlayın. Büyük ya da güçlü olanın kazanamayacağını Âlemlerin Rabbi kimin yanındaysa onun kazandığını göreceksiniz.

            İnsanoğlu bilerek veya bilmeyerek bâzen iyilik istediğini zannederek kötülüğü ister. Bakara Sûresinin 216. âyeti kerîmesinde de “Hakkınızda hayırlı olduğu hâlde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu hâlde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz bilmezsiniz.” buyrulmaktadır. Demek ki kulun baktığı yerden bakınca ve acele edip sonunu beklemeyince şer zannedilebilecek bâzı şeylerin; Allah’ın bakmamızı istediği yerden bakınca ve sabredince hayır olduğu görülecektir. Nef’î bir şiirinde der ki;

            Ey dil! Hele âlemde bir Âdem yok imiş!

            Var ise de ehl-i dile mahrem yoğ imiş!

            Gam çekme hakîkatte eğer ârif isen!

            Farz eyle ki el’an yine âlem yoğ imiş!

            “Ey gönül! Hele şu dünyada adam gibi bir adam yokmuş... Var ise de gönülden anlayan bir sırdaş bulunmuyormuş. Eğer bilge isen, şu dünya için asla gam çekme ve tut ki dünya diye bir şey de zâten yok imiş...” Vesselam...

Selâm ve duâ ile…