Anlatacağım bu kıssa 1953 veya 1954 yılında vaki olmuştur. Bizim köyümüzden yani Elazığ ili Arıcak’ın Erimli köyünden (köyümüzün eski ismi Veşin) Molla Yusuf adında bir zat vardı. Bu zat okumak için henüz genç yaşta iken Diyarbakır’a gitmişti. Medreseyi bitirdikten sonra Diyarbakır’a yerleşmişti. Bir zaman sonra 20 veya 25 yaşlarında iken Mustafa adında bir oğlu hastalanıyor. Hastalığı birkaç gün sürer, her geçen gün biraz daha ilerler. Nihayet Mustafa ölüme yaklaşır ve babasında artık Mustafa ölecek diye bir kanaat hâsıl olur. Molla Yusuf artık oğlu Mustafa’nın kalkmasından ümidini keser. Eskiden âlim ve muttaki insanların bir kısmı basiret ve dirayet sahibi insanlar olup, bazıları hakikaten de Allah’ın dostu idi. 
Molla Yusuf, oğlu Mustafa’nın kalkmasından umudunu kesince bir gün sabah namazından sonra tekrar abdest alır, iki rekât veya bir miktar namaz kıldıktan sonra ellerini açıp şöyle dua eder: Ey Rabbim, Mustafa’nın kalkmasından umudum kesilmiştir. Bu gencecik yaşında oğlum ölürse onun acısına dayanamam, ne olur onun yerine benin canımı al da ona şifa ver, o kurtulsun. Gerçekten de bir veya iki gün sonra Mustafa iyileşip kalkar, ancak babası Molla Yusuf hastalanır ve birkaç gün sonra vefat eder. 
Bazıları bu gibi şeyler mümkün mü? diye sorabilirler. Evet, bu gibi şeyler mümkündür. Makbul duaların yüzlerce belki de binlerce örneği vardır ve yaşanmıştır.
Bu kıssayı komşularımızdan olup Molla Yusuf’ın yeğeni olan, Cuma Acar adında merhum bir zat bundan takriben 35 sene önce bana anlatmıştı. Cuma Acar saf ve tertemiz bir insan idi. Ruhu şad, kabri purnur olsun. Cuma Acar, üvey annemin kızıyla evli idi, babamı ve bizi seviyordu, biz de onu severdik. Hayatta iken sık bize geliyordu. Bundan iki yıl önce bir ara bir sıkıntı yaşamıştım. Bu süre zarfında Cuma amca merhum babam ile birlikte sık rüyama geliyorlardı.
Bu kıssayı bana anlatan merhum Cuma amca bu olayla ilgili bir rüya da görmüştü. Rüyasını da bana şöyle anlatmıştı: Ben bu sırada yani dayım Molla Yusuf ölmeden önce  İstanbul’da askerdeydim. Bir gece rüyada biri büyük biri de küçük yan yana duran iki kabak ağacı gördüm. Bu sırada bir hortum gelip küçük ağaca sarılıp onu yerinden sökmeye çalıştı, neredeyse ağacı yerinden sökecekti. Bir süre sonra küçük kabak ağacını bırakıp büyük olan ağaca sarıldı, ağaca vurdu ve onu devirdi. Ben Teskere alınca İstanbul’dan tren ile Diyarbakır’a geldim, dayım Molla Yusuf’un evine misafir oldum. Sabahleyin yengem bana kahvaltı koyunca dayım Molla Yusuf’u görmedim ve onun nerede olduğunu sordum. Sorumun üzerine yengemin gözlerinden gözyaşları döküldü ve bana olayı olduğu gibi anlattı.