Oduncu ile Sultan Mahmud’un çok tatlı bir hikâyesi var. Birçok yönden ders çıkarılabilecek bir hikâye.

Geçimini odun satarak sağlayan bir Pîri Fâni merkebe odunları yükler. Çarşıya-pazara gidip satacak ve ihtiyaçlarını giderecektir. Dağlık-taşlık bir yolda giderken merkebin üzerinde ki yük devrilir. Pîri Fâni ne yapsa odunları kaldırıp merkebe yükleyemez. Sağına soluna bakar acaba kimse var mı? diye. O sırada askerlerinden ayrılmış hem avlanmak hem tefekkür için dağlarda gezmekte olan Sultan Mahmut, Pîri Fâni amca ile karşılaşır. Sultan Pîri Fâni adama:

▬ Hayırdır amca ne oldu?” der. Pîri Fâni adam:

▬ Ya evlâdım! Odunlar düştü. Bir destek ver de şu odunları merkebe yükleyelim.” Sultan Mahmut yüklenir odunları merkebin üzerine güzelce yerleştirir. O ara eli-kolu çizilir, yarılır, kesilir, kan akar. Pîri Fâni amca:

▬ Evlâdım kusura bakma, sıkıntı verdik sana!” der. Sultan:

▬ Estağfurullah amca, problem yok!” der ve yoluna devam eder. Sultan Mahmut çadırına gelir ve askerlerine der ki:

▬ Birazdan şuradan merkebinde odun yüklü bir Pîri Fâni adam geçecek. Önünü kesin bana doğru yönlendirin.” der. Askerler denileni yapar. Pîri Fâni adam huzura gelip karşısında Sultan Mahmud’u görünce bir de eli sarılı. Çok mahcup olur, utanır, sıkılır ve:

▬ Sultanım! Ne olur affedin, kusura bakmayın. Ben sizin Sultan olduğunuzu bilmiyordum. Eşşeklik ettik odunu size yüklettik affedin...” diye özür beyan ederek af diler. Sultan:

▬ Estağfurullah problem değil amca. Hayırdır ne yapıyorsun?” der. Pîri Fâni:

▬ Odunları satmaya gidiyorum Sultanım.” der.

▬ Odunları bana sat. Kaç para istiyorsan vereyim?” der Sultan. Pîri Fâni iş bilen biridir:

▬ 100 altın istiyorum Sultanım!” der. O sıra da vezir hemen araya girer ve:

▬ Ne yapıyorsun sen? Bir akçe etmeyecek oduna 100 altın istemeye utanmıyor musun? Sultanım sana iyilik yapıyor şu senin yaptığına bak. Terbiyesiz herif böyle şey olur mu? Ucuz bir mala niye bu kadar para istiyorsun?” deyince Pîri Fâni adam:

▬ Haklısın. Mal ucuz ama alıcı büyük” der. Muhatabımızı tanımak, bilmek ve bu çerçevede eylemlerimizi şekillendirmemiz akıllıca olacaktır. Mal küçük, alıcı büyük. Cenâb-ı Allah; Günah işleyen bir kul, samimi içten bir tövbe ettiği zaman tövbesini kabul edip günahlarını silmekle berâber o günahları hasenâta çevirecektir. (Furkan/70) Dostlar alıcı büyük alıcı, günahlarımızı alıyor. Bırak sevabımızı, alıcı günahlarımızı alıyor. Ya siz tövbe etmezseniz, günah işlemezseniz, ne buyuruyor Rasulullah: “Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.” (Müslim, Tevbe, 9) Günahımız, kusurumuz, hadsizliğimiz, nankörlüğümüz, hatalarımız olacak. Şu mübârek gün ve zamanlarda, alıcı çok büyük. “Bir akçe etmeyecek malı 100 altına satabiliriz.” Ve Allah gel, talep et diyor. O kadar günahı bir tövbeye sığdıran Rabbimiz var elhamdülillah. Rabbimiz “benden yardım (af) dileyin” (Bakara/153) buyuruyor. Biz rabbimizden ev istiyor, araba istiyoruz, makam istiyoruz, mevki istiyoruz. Bunları da isteyelim. Ama asıl görevimiz ve yapmamız gerekenleri yapmayı unutmayalım. Yani af dileyip gözyaşı dökelim. Gözyaşı Allah içinse eğer, mübârek ve mukaddestir. Gözyaşı pişmanlıktır, gözyaşı tövbedir, gözyaşı gözün niyâzıdır, duâsıdır. Bu nedenle “Düne tövbe, bugüne secde, yarına duâ yakışır.”

            Selâm ve duâ ile…