Medyen halkı ticaretle uğraşan bir halk idi. Ticâretten elde ettikleri yüksek karlarla bolluk içerisinde yaşarlardı. Bolluk içerisinde müreffeh bir hayatı sürdürenden beklenilen adâletle iş yapması, ticâretini doğru ve dürüst yapması iken onlar yanlışa saptılar. İnsanları aldattılar. Yüce Allah’ta her topluma uyarıcı gönderdiği gibi Medyen halkına da iyi olanı bulsunlar iyi olana tabi olsunlar diye Şuayb’ı (a.s.) gönderdi. Tüm Peygamberlerin uyardığı gibi O’da kavmini şöyle uyardı. “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ben sizin adınıza kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum. Ey milletim! Ölçüyü ve tartıyı tamamı tamamına yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın. Eğer inanan kimselerseniz Allah’ın bıraktığı helâl kazanç sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin başınızda bir bekçi değilim.” (11/84-86)

Şuayb’ın (a.s.) her türlü uyarısına kulak tıkayan ve söz dinlemeyen Medyen halkı bir sayha (ses) ile helak oldu. Helak olanlardan olmamak için Peygamberlerin öteden beri getirdiği tavsiyelere kulak vermeli, ticâretimizi doğru ve dürüst bir tarzla gerçekleştirmeliyiz.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) Medine’ye hicretlerinde ilk inen süre Mutaffifin Sûresi idi. Medine’de ölçeklerin bozuk olması hasebiyle inen ve tartının haramdan helal hâle getirilmesini isteyen âyetlerde şöyle buyruluyor. “Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar, insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman ölçüyü tam yaparlar; kendileri onlara bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik yaparlar. Onlar, büyük bir gün için tekrar diriltileceklerini sanmıyorlar mı?  O gün insanlar âlemlerin Rabbi huzurunda duracaklardır.” (83/1-6)

Âyetler bize insan psikolojisinin nasıl bir bozulma ile karşı karşıya kalabileceğini açık bir şekilde ifâde etmektedir. Kendisi için her şeyin iyi olmasını isteyenler diğerleri için aynı titizliği göstermemektedirler. Oysaki bu durum Allah’a inanan bir mü’min için asla gerçekleşmemesi gereken bir durumdur. Mü’minin nasıl bir ruh hâline sahip olması gerektiğini Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor. “Kendisi için istediğini mü’min kardeşi için istemeyen îman etmiş olmaz” (Buhârî, Îmân 7)

İslâm’da asli ve tabii kazanç yolu emektir. Bu bakımdan Müslüman, çalışmadan başkalarının sırtından veya gayri meşru yollardan kazanç elde etmekten şiddetle sakınmalı; kazancının nereden ve nasıl geldiğine dikkat etmeli, kazancı temiz olmalı; hem kendini hem de âile fertlerini helâl gıda ile beslemelidir. Ayrıca Allah yolunda harcayacağı para da temiz bir şekilde kazanılmış olmalıdır. Haram yollardan kazanılmış paranın hayrı olmaz. Bir insanın duâsının kabul olması için de helâl gıda ile beslenmesi şarttır. Çünkü haram ile beslenenlerin duâları kabul olmaz. (Muhlis Akar, Vaaz Projesi, DİB yay.) Peygamberimiz (s.a.s) bu konu hakkında şöyle buyuruyorlar: “Allah temizdir; sadece temiz olanları kabul eder. Allah peygamberlerine neyi emrettiyse mü’minlere de onu emretmiştir. Cenâb-ı Hak Peygamberlere: ‘Ey peygamberler! Temiz ve helâl olan şeylerden yiyin, iyi ve faydalı işler yapın!’ buyurmuştur. Mü’minlere de:  Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin’ buyurmuştur.”  Resûl-i Ekrem daha sonra şunları söyledi: “Bir kimse Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: Yâ Rabbi! Yâ Rabbi! diye duâ eder. Hâlbuki onun yediği haram, içtiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duâsı nasıl kabul edilir!” (Müslim, Zekat 65)

“Nasıl olursa olsun nereden gelirse gelsin fark etmez” anlayışıyla elde edilen kazanç bize fayda getirmeyecektir. Asıl kazanç kendi el emeğimizle elde ettiğimizdir. Bize fayda verecek, lokmamızı helal hâle getirecek de kendi emeğimizle kazandığımızdır. Efendimiz (s.a.v) bir hadisinde bizlere şu tavsiyeyi yapmaktadır. “Hiçbir kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir. Allah’ın Peygamberi Dâvûd (a.s.) da kendi elinin emeğini yerdi.” (Buhârî, Büyû’ 15)

Maddi ve mânevi çalışmamızın karşılığını bizlerde alacağız. Bu bilince sahip olarak çaba göstermekte önemli ve değerlidir. Kur’ân-ı Kerim’de: “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır. Onun karşılığı ileride mutlaka görülecektir” (53/39-40)

Günümüzde üzülerek görmekteyiz ki; kısa yollardan çok para kazanmanın yollarını arama gibi çok tehlikeli davranış modelleri ortaya çıktı. Piyango, şans oyunları, fâiz, hırsızlık, rüşvet, vurgunculuk, stok vb. gibi birçok haram yoldan kazanç elde edilmeye çalışılıyor. Oysaki haramdan elde edilen kazançlardan hiç getirisi olmamıştır.

Konumuzu îzah etmesi açısından fâizi ele alalım. Fâiz paradan para kazandırma gibi görünen, paraya para katan bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır. Kur’ân-ı Kerim, fâizin artmayacağını ve fâizden elde edilenlerin biteceğini bize şöyle bildiriyor. “Allah fâizi tüketir (Fâiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.” (2/276)

Şu ana kadar aktarmaya çalıştığımız âyetler ve hadisler ışığında şu hususları vurgulamaya çaba gösterdik.

  • Çalıştığımız işler meşru olmalı, haram kılınan işlerden biri olmamalıdır.
  • Kazancımızı helal hâle getirmek için çalıştığımız işyerlerinde bize verilen vazifeleri en iyi şekilde yerine getirmeliyiz.
  • Kazancımızı helâl hâle getirmek için şans oyunlarını mutlaka terk etmeliyiz. Haram olan hiçbir şeyi ne almalı, ne satmalı, ne yemeli, ne içmeli neden haramdan elde edilen kazanca değer vermeliyiz.
  • Fâizin tüm türevlerinden, alkolün her çeşidinden, kumarın her türlüsünden uzak durmalıyız.
  • Ticâretimiz, ziraatımız vb. gibi tüm işlerimizde aldatma olmamalıdır.
  • Hileli mal satmamalı, tartıda ve ölçmede eksiklik yapmamalıyız.
  • Duâlarımızın kabul olması için önemli şartlardan biride helâlinden kazanıp helal lokma yemektir.

Haramdan elde edilen mal, servet, lokma bir nimet değil bir derttir. Haramdan kazanılan dünyada fayda vermeyeceği gibi âhirette vereceği sadece külfettir. Dünya hayatı bir oyun bir eğlenceden ibârettir. Mallar, evler, arabalar geçici dünya hayatının birer süsüdür. Asıl bâkî olan gerçek nimetler ve güzellikler Allah katındadır.

Geçici dünyanın geçici süslerine aldanmayalım. Haram kazanç elde edip haram lokma yemeyi bir ateş parçası kazanmış gibi telakki edelim. Hesap veremeyeceğimiz şeylerin ardına düşmeyelim.

Kısa günün karı diyerek fâize bulaşmayalım. Piyango ve türevlerini oynamayalım. Kısa yoldan köşe dönme uğruna rüşvet alıp-vermeyelim. Kamu malına el uzatmayalım. Hırsızlık yapmayalım. Haksızlıkla hiçbir gelir elde etmeyelim.

Helâl kazançlar elde edip helâl lokma yiyelim. Amacımız bu, gayemiz bu, yaşantımız bu olsun. Peygamber Efendimizin Hz. Ali’ye: “Allah’ım! Bana helâl rızık nasip ederek haramlardan koru! Lütfunla beni senden başkasına muhtaç etme!” diye duâ et diye buyurur. (Tirmizî, Daavât 111)

Selâm ve duâ ile…