Mescid-i Aksa, Müslümanların ilk kıblesi ve en kutsal sayılan Harem Mescitlerinin üçüncüsüdür. Mescid-i Aksa Müslümanların kıblesi olarak, Hicretten sonra on altı, on yedi aya kadar sürmüştür. Filistin toprakları içerisinde ve Kudüs şehrinde bulunmaktadır. Mescid-i Aksa’nın ilk ismi, Arapça “Beytü’l Makdis”, yani “Kutsal ev” demektir.

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Mescid-i Aksa” dan adıyla bahsetmekte ve bu Mescidin etrafının mübârek kılındığını bildirmektedir. İsra sûresinin 1. âyetinde: “Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir...” Bu mescidin Kudüs’teki Mescid-i Aksâ olduğu konusunda Bütün İslâm müfessirleri ittifak etmişlerdir. Meşhur İsrâ hadisinde Peygamber (sav): “Burak’a bindim. Kudüs’teki Beytu’l-Makdis’e vardım...” diye söz etmektedir. (Buhari, B. Halk,6)

Kudüs şehri, bütün kutsal dinlerde kutsal sayılan bir şehirdir. Bunun en önemli sebebi de Allah tarafından hidâyet rehberi olarak görevlendirilen Peygamberlerin birçoğunun Kudüs’te yaşamış veya hayatının bir bölümünün bu şehirde geçirmiş olmalarındandır. Bu Peygamberlerin mâbet olarak kullandıkları mekânlar (Mescitler) de Kudüs şehrindedir.

Kudüs ve çevresinin mübârek kılındığında dâir: “Bir zamanlar Musa, kavmine şöyle demişti: … Ey kavmim! Allah’ın size lütfettiği nimetini hatırlayın. Ey kavmim! Allah’ın size (vatan olarak) yazdığı mukaddes toprağa girin...” (Maide; 20-21.) Burada sözü edilen mukaddes toprak, Kudüs ve çevresi, yâni Filistin topraklarıdır. “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol” dedik…Onu (İbrahim’i (as) Lut ile beraber kurtarıp, içinde alemler için bereketler kıldığımız yere ulaştırdık.” (Enbiya; 69-71) Müfessirlere göre bereketli ülke Filistin (Kudüs) yöreleridir. İbrahim (as) ateşten kurtarıldıktan sonra Filistin topraklarına hicret etmiş ve bir süre el-Halil diye bilinen beldede ikâmet etmiştir. “Toprağına bolluk ve bereket verdiğimiz yer” (A’raf:137) denilirken kastedilen beldenin Filistin diyârı olduğu, zirâ İsrailoğulları Mısır’da zulüm gördükten sonra, Filistin topraklarına göç etmiş ve orada belli bir süre hâkimiyet kurmuşlardır.

Âl-i İmran Sûresi 37/39. âyetlerde de “Mihrap” olarak geçen ve Mâbet olarak tercüme edilen mekân Beyt-i Mâkdis, yâni Mescid-i Aksa’dır.

Hz. Zekeriya ve oğlu Hz. Yahya, Hz. Meryem ve oğlu Hz. İsa (as) döneminde orada bir mâbedin yâni Mescid-i Aksa’nın eski şeklinin mevcut olduğunu ortaya koymaktadır. İşte Beyt-i Makdis denilen mâbet de bu mâbettir. Tarihi kaynaklarda Kudüs’ün M:S. 70 yılında yıkıma uğradığı, Beyt-i Makdis’in de bu olayda yıkıldığı ifâde edilmektedir. Ancak bu mekân yine bir mâbet olarak biliniyor ve Beyt-i Makdis’in kalıntıları korunuyordu. Bugün Yahudilerin “Ağlama Duvarı”, Müslümanların ise “Burak Duvarı” olarak adlandırdıkları duvar bu eski mâbedin bir kalıntısıdır. “Allah’ın mescitlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir. Böyleleri oralara eğer girerlerse ancak korka korka girebilmelidirler. Bunlar için dünyada rezillik, ahrette de büyük bir azap vardır.” (Bakara:114) Bu ayet Beyt-i Makdis’e saldıran, onu harap edip ahâlisini de öldüren Rumlar hakkında nâzil olduğu belirtilmektedir. (Kadı Beydavi Tefsiri... Bak. Bakara:114.)

Dün Rumlar saldırdı, mescidi tahrip edip ahâlisini öldürdüler, bugün de rezil, zâlim İsrail askerleri saldırıyor, asker fotinleri ile Mescide giriyor, Kur’ân-ı Kerimleri yerlere atıyor ve Müslüman Filistinlileri öldürüyorlar. Ayetteki zâlimler bugün İsrail askerleridir. Dünya’da rezillik, ahirette de azap onlarındır. Bir buçuk milyarlık İslâm âlemi, 8-9 milyonluk İsrail’in zulmünü sadece seyrediyor.

Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK, insanlığın kanayan yarası olan İsrail konusunda söylediği şu söz her zaman içimizdeki öfkeye tercüman olmuştur.

“Yıkılasın İsrail enkazını göreyim!

Sana ülke diyenin yüzüne tüküreyim!”

Yıllar akıp gidecek tarih eli kanlı İsrail devletinin ne kadar vahşi ve katil bir zihniyet olduğunu tıpkı âyette belirtilen Rumlar gibi hep yazacaktır.

M.S. 638 yılında Halife Hz. Ömer, döneminde Kudüs fethedildikten sonra, Kudüs’ün anahtarını teslim aldığında kendisi de bizzat çalışarak Mescid-i Aksâ’nın (Süleyman Mâbedi) Hıristiyanlık döneminde molozlar altında kalmış olan yerini temizletip Sahre’nin güneyindeki düzlükte cemaate namaz kıldırmış (Taberî, Târîħ, II, 450), daha sonra da buraya bir mescit yaptırmıştır. Hz. Ömer’in burayı mâbet ittihaz etmesi ve orada namaz kılması o mekânın kutsiyet ve ehemmiyetinden ileri geliyordu. Mescid-i Aksa daha sonra Emevi halifelerinden Abdülmelik bin Mervan zamanında genişletilmiştir. Mescid-i Aksa’ya Mekke ye olan uzaklığından dolayı en uzak manasına gelen “aksa” ismi verilmiştir.

Peygamber (sav) Efendimize azatlısı Meymune (ra): “Ey Allah’ın Resulü! Bize Mescid-i Aksa hakkında hükmün ne olduğunu bildirir misiniz?” diye sorar: Peygamber (sav): “Oraya gidin ve içerisinde namaz kılın.” Hadisin ravisi der ki, “O zaman orası Müslüman olmayanların hâkimiyeti altındaydı”. Peygamber (sav): “Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.” (Ebu Davut, K. Salat,14.)

Filistin topraklarının mübarek kılındığına dâir de şu hadis-i şerif bulunmaktadır: “Allah, Ariş ile Fırat arasını mübârek bereketli kılmış ve özellikle Filistin’i mukaddes kılmıştır.” (Müslim, İman, 282.)

İsra ve Miraç olayı, yeryüzündeki bütün Müslümanların boynuna Mescid_i Aksa emânetini yüklemiştir. Onu ihmal etmek, onu korumamak, Allah’ın dinini ihmal etmek demektir. Yüce Allah bunu bütün Müslümanlardan soracaktır. Mescid-i Aksa, bir mescittir. Ancak yeryüzündeki herhangi bir mescit gibi değildir. Onun farklı konumu ve özelliği vardır. Yukarıda zikretmeğe çalıştığımız âyetler ve hadisler onu önemini bizlere anlatmaktadır. Bundan dolayıdır ki Mescid-i Aksa bütün Müslümanların kutsal mescididir. Bugün her Müslüman’a düşen görev Mescid-i Aksa’nın değerini bilmek, sevgi bağıyla ona bağlanmaktır. Onun dokunulmazlığını ve şerefini korumaktır. Ona destek olma uğruna maddi ve manevi bütün fedakârlığı yapmaktır. Allah Kudüs ‘ün kurtulduğu günü görmeyi bizlere nasip eylesin.

Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Prof. Dr. Ali ERBAŞ’ın;

“Ya Rab, sen kimsesizlerin sahibi, mazlumların sığınağısın, bizlere rahmet, merhamet ve nusret eyle. Sen bizim Mevlâ’mızsın, zâlimlere karşı bize yardım eyle. Şu mübârek gün ve geceler hürmetine, ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’yı ve Peygamberler şehri Kudüs’ü zalimlerin işgalinden kurtar Allah’ım. Ya Rab. Mîracın basamağı Mescid-i Aksa’yı korumayı bu uğurda mücâdele etmeyi yeryüzündeki bütün Müslümanlara ve bizlere nasip eyle. Evlerinden yurtlarından kovulan, öz vatanlarında garip kalan mazlum bütün Müslümanlara kurtuluşlar nasip eyle Allah’ım. Mazlumların umudu, gariplerin yurdu cennet vatanımızı ve aziz milletimizi her türlü tehlikeden koru Allah’ım.” duâlarına bizlerde cân-ı gönülden âmin diyoruz.

Selâm ve duâ ile…