Adamın biri ehl-i irfandan birinin yanına gelir ve der ki:                                

▬ Efendim, hayatta özgürlük var mıdır?” Ârif:                                                                                                                                                

▬ Elbette! Kaç bacağın var senin?” dediğinde adam soruya şaşırarak:                                                                                 

▬ İki efendim” der. Ârif:                                                                                                                                

▬ Pekâlâ, tek bacağının üstünde durabilir misin?”                                                                           

▬ Elbette” diye cevap verir adam. Ârif:                                                                                              

▬ O halde hangi bacağın üstünde duracağına karar ver?” der. Adam biraz düşünür ve sol bacağı üstünde durmaya karar verir.                                                                                                         

▬ Tamam” der. Ârif:

▬ Şimdi de öteki bacağını kaldır?” der. Adam şaşırır:                                                     

▬ Bu imkânsız efendim” der.                                                                                                                        

▬ Gördün mü?” der Ârif; “Özgürlük budur. Sadece ilk kararı almakta özgürsün. Ondan sonrasında değil. Hayat hata kabul etmez. İlk kararın doğruysa işler yolunda gider. Fakat yanlış bir karar aldıysan her şey zincirleme yanlış gider. Bundan böyle isâbetli karar alıp onları hızla hayata geçirmeye dikkat et?” diye nasihat eder muhâtabına.

Tıpkı hayattaki önemli kararlarımız gibi! Meslek, eş, yaşadığımız yer gibi. Ama bunlar zamana ve olaylara göre değişebilir. Sonrasında yeni bir özgürlük gibi görünen ama yeni bir kararda aynı döngüye girer.

Hürriyet herkesin hakkıdır. İnsan bu hakkını dünyaya gelirken getirir. Zîrâ İslâm’da her çocuk anasından hür olarak doğar. Ancak insan doğuştan getirdiği bu hakkını hiçbir zaman kötüye kullanmamalıdır. Ayrıca kimse, bir başkasının hürriyetini yok etme gibi bir hürriyete sahip de değildir. Şâyet böyle bir durum ortaya çıkarsa hürriyetler kanunlarla sınırlandırılabilir. O zaman Montesquieu’nün dediği ortaya çıkar: “Hürriyet kanunların izin verdikleri şeyleri yapma hakkıdır.”

İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesinin IV. maddesinde: “Hürriyet başkalarını rahatsız etmeyecek şeyi yapabilmektir.” diye tanımlanmaktadır.

Charles Maurras “Mutlu olduğumuz nispette hürüz!” derken mutluluk ile hürriyet arasında bir ilişki kuruyordu. Albert Camus insanın başarısını iki kavramı bir arada bulundurabilme yeteneğine bağlıyor ve “Şâyet insan, adâletle hürriyeti bir araya getirmekte başarısızsa o her şeyde başarısızdır.” der. Demek ki mutlulukla hürriyet, hürriyetle adâlet arasında vazgeçilmez bir ilişki mevcuttur. O halde beşeriyet bu ilişkiyi her zaman kurmuş ve korumuş mudur? Bugün teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlemesi bu kavramların ne kadar lehine ve ne kadar aleyhine olmuştur. Bugün insanlık teknolojiyle mutluluğu, adâleti ve hürriyeti daha iyi tesis etmekte mi, yoksa teknolojinin esiri olarak bu kavramlardan uzaklaşmakta mıdır? Georges Bemanos’un şu fikrine katılmamak elde değildir: “Teknoloji lehine kazanılmış bir dünya maalesef hürriyet lehine kaybedilmiştir.”

 “Deki: “Hak Rabbindendir. Dileyen inansın dileyen inkâr etsin.” “Biz insana yolu gösterdik ister şükreder ister küfreder.”

Burada anlatılmak istenen: Biz insana hangi yolun en doğru olduğunu gösterdik; insan araştırır, inceler, düşünür, sonuçta dilerse benimser ve kabul eder, dilerse inkâr da eder. Yâni insan inanıp inanmama, benimseyip benimsememe konusunda muhayyerdir. Bu demektir ki Kur’ân’a göre insan inanma hürriyetine sahip olduğu kadar inanmama hürriyetine de sahiptir. Yâni Kur’ân’a göre insan, bu temel konuda bile tam bir hürriyet içindedir.

Kur’ân bir hürriyetler kitâbıdır. İnsanın kendine karşı, topluma karşı, Allah’a karşı, tabiata karşı, diğer insanlara ve canlılara karşı her türlü hak ve hürriyetlerini tanıyan bir kitaptır. Kur’ân aynı zamanda sorgulayan bir kitaptır. İnsanı, bütün bu hak ve hürriyetler içinde sorumluluğunu bildiren ve onu her hürriyetinden dolayı da sorumlu tutan bir kitaptır. Yâni inanan inancından sorumlu, inanmayan inkârından sorumlu, aklını kullanan, aklını kullanma hürriyetinden sorumlu, aklını kullanmayan da yine aklını kullanmama hürriyetinden sorumludur.

Görüldüğü gibi, Kur’ân inanç, düşünce ve ifâde özgürlüğünü açık bir şekilde ortaya koymaktadır. O, nâzil olduğu dönemdeki toplumların inançları ve düşüncelerini ele alıyor, onları eleştiriyor, asıl gerçeğin kendisinin gösterdiğini söyleyerek alternatif inanç ve fikirler serdediyor. (dergi.diyanet.)

Özgürlüğü insan istekleri ve seçimlerinin bir bütünü olarak görürsek bu bağlamda insanın seçimlerin sonuçları ve bedelleri ile karşılaşmada da gösterdiği cesâreti de konuya dâhil edebiliriz. Birey olarak eylemlerimizden, seçimlerimizden ve bunların bedellerinden sorumluyuz vesselam.

Selâm ve duâ ile…