Recî olayında Zeyd b. Desinne ve arkadaşı Hubeyb hariç, diğerleri orada şehit edilir. Lihyân oğulları bu iki sahâbîyi esir edip Mekkelilere satar. Müşrikler bu iki sahabîyi idam etmeye karar verir. Son dakikalarını yaşadığını anlayan Zeyd, iki rekât namaz kılmak için kıyâma kalkar. Böylece o; İslâm’da ilk defa, idamdan önce namaz kılma âdetini ortaya koyar. Orada toplanan seyircilerin huzurunda Ebu Süfyan, Zeyd’e:

— Doğru söyle ey Zeyd! Şimdi Muhammed’i bulup da senin yerine O’nu öldürmemizi, senin de sağ salim olarak âilene dönmeni istemez misin?” deyince: Zeyd:

— Vallahi ben, âilem içinde sağ sâlim oturup da Rasûlullâh’ın değil sizin yanınızda, şimdi bulunduğu yerde bile ayağına bir diken batıp incinmesine râzı olmam” diye karşılık verir. Bu sözleri duyan Ebu Süfyan:

— Ben insanlar içinde Muhammed’in ashabının, Muhammed’i sevdiği kadar, hiçbir kimsenin bir başkasını sevdiğini görmedim” diyerek hayal kırıklığına uğradığını dile getirir.

Değil O’nun (s.a.v.) nurlu asrında, O’ndan (s.a.v.) sonra dâhi O’nu canından ve malından daha fazla seven kimseler gelecektir. Bu durumu bizzat Hz. Peygamberin (s.a.v.) kendisi şöyle açıklamıştır: “Benden sonra, beni, her şeyden çok seven birçok kimseler gelecektir ki, onların birisi âilesi, mâl ve mülküne karşılık beni bir defâ olsun görmeyi tercih edecektir.” Bu sahabelerin hayatından bir kesitti. Birde kendi zamanımızdan bir kesit sunalım ve hatayı nerede aramamız gerektiğini iyi düşünelim.

İngiliz General Irak’ta yardımcıları ile arazide gezinirken çobana rastlar. Çevirmen aracılığıyla çobana:

— Eğer sürüdeki köpeğini öldürürse ona yüz sterlin vereceğini söyler.” Doğaldır ki, çoban için köpek çok değerlidir, sürüyü sevk ve idâre eder. Kurtlara ve öteki yabani hayvanlara ve art niyetli insanlara karşı onları korur. Ama teklif edilen para da çok büyüktür. Çoban köpeği yakalayıp generalin önünde keser. General bu kez de çobana:

— Köpeğin derisini yüzersen yüz sterlin daha veririm” der. Çoban köpeğin derisini de güzelce yüzer. General çobana:

— Köpeği parçalara bölersen bir yüz sterlin daha veririm,” der. Çoban onu da yapar. General parayı verip oradan ayrılırken çoban arkasından seslenir:

— Yüz sterlin daha verirsen köpeği yerim.” der. General:

— Asla... Ben sizin değer verdikleriniz hakkındaki karakterinizi öğrenmek istedim. Sen para için, yoldaşın, yardımcın ve senin için çok değerli olan köpeğini kestin, yüzdün ve parçaladın. Eğer bir yüz sterlin daha verseydim, yiyecektin de. Benim, ihtiyaç duyduğum ve öğrenmek istediğim bu karakterdi.” Sonra yanındakilere dönerek; “Bir ülkede bu karakterde insanlar fazla olduğu müddetçe asla korkmayın. Parayı verir her şeyi yaptırırsınız.  Çoban ve köpek iş birliği içinde idi. Çoban çıkarı için birlikte görevli olduğu arkadaşını yok etti” der.

            Bir toplumda bu tür kişiler çoksa, o toplumda birlik ve dayanışma kolaylıkla ortadan kaldırılabilir. Çıkarcılar dostlarına her zaman ihânet edebilir. “Para her şeyi çözer!” diyorsa bir insan, “Ben para için her şeyi yaparım!” demek istiyordur. Para her şeyi çözmez, para her kapıyı açmaz. Para sadece para için yaşayanların kapısını açar. Bir atasözünde “Para iyi bir uşak, kötü bir efendidir.” denilir. Yani: “Dünya malını, varlık ve zenginliği doğru kullanmasını bilen her zaman kazançlı olur. İsterse onu doğru kullanarak kendine itaat ve yatırım aracı eder, isterse kölesi olarak onun getireceği zarar ve ziyanı yaşayarak ömrünü tüketir, kişiliğini kaybeder.” Allah bizi para için bize ihânet edecek, bizi satacak dost görünümlülerden muhafaza eylesin.  Dikkat ederseniz; çevrenizde parasıyla yaşamasını bilmeyen, iki lafından biri para olmuş, paranın esiri mutsuz insanları ve çok da parası olmadığı halde yaşamasını bilen, mutlu insanları görebilirsiniz.

Bir Müslüman için hayat; îman etmek ve îman edilen uğrunda fedakârlıktan ibârettir. Bunu “îman et ve îman ettiğin şey için gayret et” diye özetleyebiliriz. Hayat eşittir; îman ve ibâdettir. Makam, mevki, varlık, yokluk, düşme, kalkma, yükselme, inme gibi hayata dâir her şeyini ve fırsatını îman ettiğin ilkeler için harcayacaksın.

Sonuç ne olur! İnandığın davan bütün yeryüzüne dağılır mı? Mü’mini bu nokta hiç ilgilendirmez. Eğer teslim olmuşsa, bu onu hiç ilgilendirmez. Çünkü ona düşen sadece gayrettir, çabadır. Kaderi yaratan ona ne rol biçmişse, yolu neyle kesişiyorsa onu görecektir. Ne gam ve ne de keder vardır.

Kur’ân-ı Kerîm bize iki sevgili gösterir: Biri Rabbimiz, diğeri Peygamber Efendimiz (s.a.v.). Sonra da bu iki sevgiliyi “her şeyden çok” sevmemizi ister: “De ki: “Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, üzerinde çok titrediğiniz (işiniz) ticâretiniz, hoşunuza giden evler, size Allâh'tan, O'nun Rasulünden ve Allâh yolunda savaşmaktan daha sevimli geliyorsa, Allâh’ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allâh, fâsık kimseleri doğru yola eriştirmez.” Ne diyelim! Bu günlerimizde yüreğimizi ancak Arif Nihat ASYA’nın dizeleri soğutur galiba…

“Gel ey Muhammed, bahardır...

Dudaklar ardında saklı.

Âminlerimiz vardır!..

Hacdan döner gibi gel;

Mirac’tan iner gibi gel;

Bekliyoruz yıllardır!

Nebevi ahlakla ahlaklanmamız dileğiyle…

Selâm ve duâ ile…