Bir Rus kızı bir kardeşimize; annesini babasını bırakarak kaçar gelir ve evlenirler. Kayınbabasının evinde üç beş gün kalır gelenler-gidenler derken bir sabah, ezanının okumaya başlamasıyla çığlık çığlığa uyanır. Hemen eşini sarsarak:

▬ Kalk kalk bir şey oluyor, bir belâ, bir âfet bir şey var gâliba kalk!” diye kocasını uyandırmaya çalışır. Kocası gözlerini açar eşine şöyle bir bakar ve der ki:  

Yok bir şey yat” der. Ancak yeni gelin:

Olur mu bir şey yok. Duymuyor musun sesi? Birisi bağırıyor. Kalk bir şey var ki bağırıyor bu saatte!” diye kocasını ısrarla çağırdığında eşi bir gözü açık bir gözü kapalı:

Yok bir şey! O ses ezan ezan yat” der. Ezan nedir? Kim bağırıyor? Çağıran kimdir? Dolayısıyla 20 yaşına kadar Rusya’da kalmış hayatında hiç ezan sesi duymamış ezan nedir bilmiyor. Kocası ne dese iyi:

Ezan, Allah çağırıyor. Yat ne yapacaksın sen?” diye kızar geline. “Allah çağırıyor” deyince Rus gelin, hocam:

Tüylerim diken diken oldu. Allah çağırıyor diyor yatıyor. Umursamıyor. Nasıl olur diye ben şok oldum tüylerim diken diken oldu.” Sonra oturdum bekledim. Evdeki herkes kalktı. Kahvaltıya oturunca:

Bir dakika! Yemekten önce biri bana izahatta bulunsun. Bugün sabahleyin birisi bas bas bağırıyordu. Ben kocamı kaldırmaya çalıştım bir felâket var gâliba diye o da bana dedi ki Allah çağırıyor.  Bu ne demek?” diye sorunca işte kayınbaba:

▬ Kızım bu ezânı Muhammediye. Bu dinimizde günde 5 defâ Allah’ın bizi namaza yâni huzuruna çağırmasıdır.” deyince, Rusya’da zengin bir ailenin kızı olan gelin:

Ben bir ateisttim ve inanmıyordum çünkü hep şunu sorguluyordum. “Allah beni yarattıysa niye başıboş bıraktı Niye benimle ilgilenmiyor! Niye bana bakmıyor! Niye beni sormuyor! Niye benimle konuşmuyor!” diye kızıyordum. Ben gerçek dini duyamamanın, bulamamanın ızdırabını yaşamışım meğerki. Allah indirdiği son dinde gerçek dinde günde 5 defâ kulu ile irtibat kuruyor, kulunu huzuruna çağırıyor ve kuluyla hep berâber olacağını ifâde etmiş ama ben bundan bî habermişim.” diye o sıkıntısının ızdırabını anlatır din görevlisi arkadaşa. Din görevlisi:

Peki, sen ne yaptın?” diye sorduğunda:

Örtündüm, namaza başladım ve beş vakit namazımı kılıyorum.” der. Ülkemize gelen üç-beş günlük Rus kızı namaz kılan bir mü’mine hâline gelmiştir. Kur’ân’dan sormak istediği soruları sorduktan sonra din görevlisine der ki:

Benim şu anda bir tek arzum var. O da kocam namaza başladı ama evdeki kayınvâlidem, baldızlarım onlar da namaza başlasınlar istiyorum. Çünkü annemi babamı çağıracağım. Onlara burada gerçek dini anlatacağım. Şimdi bunlar namaz kılmadan onlar gelirse, ben onlara hiçbir şey anlatamam ve öğretemem.” diye bunun ızdırabını bize söylüyor.

Git oğul ezan susacaksa, bayrak inecekse, şehid ol ama ezanı susturma, bayrağı indirtme. Vatanımızı böldürtme oğul… Diyen ecdâdımız dini öğretmek için 3 ay atının üzerinden inmeden dere-bayır Viyana kapılarına kadar vardılar. Sadece kul ile Allah arasındaki engeli kaldırmak için diyar diyar gezdiler. Gayeleri, kul ile Allah arasındaki engeli kaldırmaktı. Cihad, fetih dediğimizde yalın kılıç birilerinin malına, mülküne veya canına kastetmek değildir.

Fetih nedir? Fetih, insanlar ile Allah arasındaki engeli kaldırıp insanlarla Allah’ı buluşturmaktadır. Onun için Eyyub el-Ensâri 90 yaşında atının üzerine binemeyecek durumdayken kendini bağlatıp İstanbul’un önüne kadar gelmişti. Tek gâye insanlarla Allah arasındaki engeli kaldırmak istiyordu. Ecdâdımızın Viyanalara, Arjantinlere ve Japonyalara kadar irşat erleri göndermesi, cihad bayrağı açmasının tek sebebi kullarla Allah arasındaki engeli kaldırmaktı. Ama bugün kendi yurdumuzda Rusya’dan gelen daha yeni hidâyete eren bir bacımız bizim Allah’la aramızdaki engeli kaldırmaya çalışıyorsa hepimiz şu mübarek ramazanın son demlerinde kendimizi tekrar sorgulamalıyız. Bize ne oldu böyle? Biz niçin Allah’ın çağrısını ve namazı bu kadar hafife alan bir toplum hâline geldik. Merhum M. Akif’in dediği gibi:

Bu ezanlar ki şehâdetleri dinin temeli,

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli. Ya Rab!

Selâm ve duâ ile…