Vezirin biri hayırlı hizmetleri nedeniyle uzun yıllar yaşamasını istediği pâdişâhı için duâ ettirmek ister ve bu sebeple ülkenin ihtiyaç sahiplerine bol miktarda ödünç borç para verir ödeme günü olarak da:            

▬ Ne zaman sultan öldü diye bir haber duyarsanız işte o gün parayı getireceksiniz. Ödeme tarihiniz sultanın ölüm günüdür!” der. Bunu duyan eyyamcılar durur mu? Pâdişâh veziri çağırır ve:

▬ Sen benim bir an evvel ölmemi mi istiyorsun? Bu ne edepsizliktir?” dediğinde, vezir:                                      

▬ Hâşâ, Sultanım! Tam aksine çok uzun yaşamanı istiyorum. Bunun için de senin uzun ömürlü olmana duâ ettiriyorum. Zirâ borçlular parayı geç ödemek için “Allah (cc), pâdişâhımıza uzun ömürler versin” diye duâ edip senin geç ölmeni, yâni uzun ömürlü olmanı isteyecekler. Ve siz de o duâlar vesilesiyle inşaallâh bereketli ve uzun bir ömür yaşayacaksınız.” der.

Duâların en makbulü hangisidir biliyor musunuz? Belki biliyorsunuz, belki de şu anda hatırlamıyorsunuz, ben söyleyeyim:

  • En makbul duâ, haberiniz olmadan sizin için yapılan duâdır?

“Bir Müslümanın, yanında bulunmayan din kardeşine yapacağı duâ kabul olunur. Bir kimse din kardeşine hayır duâ ettikçe, yanında bulunan görevli bir melek ona, ‘Duân kabul olsun, aynı şeyler sana da verilsin.’ diye duâ eder.” diye buyurmaktadır Efendimiz (s.a.v.).

Bu hadis gıyâbî duâya, yâni mü’minlerin birbiri hakkında yapacakları duâya Allah û Teâlâ’nın verdiği önemi ve değeri ifâde etmektedir.

Hz. Ömer’in anlattığı şu olay da konumuz açısından son derece önemlidir:

Peygamber’den (s.a.v.) umre yapmak için izin istedim. İzin verdi ve: “Bizi duâdan unutma, sevgili kardeşim!” buyurdu. Onun bu sözüne karşılık bana dünyayı verseler, bu kadar sevinmezdim. Bir başka rivâyette: “Sevgili kardeşim! Bizi de duâna ortak et!”

Şu hâlde biz hem Müslüman kardeşlerimiz için duâ etmeli, hem de onlardan bize duâ etmelerini istemeliyiz.

Cenab-ı Hakk, bize ve duâlarımıza cevap verir. Ama kabul etmek hikmetine tâbi olduğundan bâzen istenen şeyin aynısı bâzen de daha güzelini verir, bâzen de zararlı olduğunu bildiği için hiç vermez.

Mesela bir erkek evlâdı isteyene, Hz. Meryem gibi bir kız evlâdının verilmesi, onun duâsının kabul olmadığı anlamına mı gelir, yoksa daha hayırlı olarak kabul edildi mi denilir? Ya da dünya saltanatı isteyen bir kimse, âhiret saltanatının verilmesi, duâsının kabul edilmediği anlamına mı gelir?

Bu gerçeği Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle haber verirler:

“Allah’a duâ eden herkese Allah cevap verir. Bu cevap ya dünyada peşin olur ya da âhirete saklanır yahut da duâ ettiği miktarca günahından hafifletilmek sûretiyle olur. Yeter ki günah talep etmemiş veya sılâ-ı rahmin kopmasını istememiş olsun ya da acele etmemiş olsun.”

Duânın ana hedefi insanın Allah’a hâlini arz etmesi ve O’na niyazda bulunması olduğuna göre duâ kul ile Allah arasında bir diyalog anlamı taşır. Bunun gerçekleşmesi için önce Allah insanı kendi varlığından haberdar etmiş, insan da varlığını benimsediği bu yüce kudret karşısında duyduğu saygı ve ümit hisleri sebebiyle kendisinden daha üstün olanla irtibat ihtiyacını duymuştur. Duâ böyle bir irtibat neticesinde insanın bir taraftan kendi ihtiyaç ve eksiklerinin telâfisini, diğer taraftan daha mükemmele ulaşmasını hedefleyen bir diyalog vasıtasıdır. Bir başka söyleyişle dua sınırlı, sonlu ve âciz olan varlığın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğu bir köprüdür. Bu sebeple insan tarihin hiçbir döneminde duadan uzak kalmamıştır.

Sen Rabbine yalvardıkça O’na yaklaşmış olursun. O’na yalvardıkça yaklaşırsın. Allah’ın emirlerini tut. Senin yalvarmak hakkındır; ayrıca bir vazifedir. Hakka tazarru ve niyaz ettikçe, bu vazifeyi yerine getirmiş olursun.

Sakın duâlarına yanlış bir şey girmesin. Bu mühim vazifeyi Hakk’a îmanla yap!.. Duânı aziz bir yolcuyu uğurlar gibi yap. Çünkü duâ Hakk katında bir yer hazırlar; elçilik yapar.

Allah duâ eden kullarına üç şekilde cevap verir.

EVET, der istediğini verir,

HAYIR, der daha iyisini verir,

BEKLE, der en iyisini verir...

Selâm ve duâ ile…