Şüphe, bütün mağlubiyetlerin anasıdır. Varlığından emin olmadığımız ve hep şüphe üzerine îmanı, inancı koyduğumuz zaman her zaman tehlikedeyiz demektir.

Îman, parçalara tek tek inanmak değildir, bir bütünün tamamına inanmaktır. Îman eminliğin eseridir. Şâyet emin değilseniz inanmamışsınız demektir. Karanlık bir tünelde yürürken tünelin sonunun nereye varacağını biliyorsanız giderken daha cesâretle ilerlersiniz. Karanlık sizi ne kadar durdurmak isterse istesin, eminlik ayaklarınızı asala geriye götürmez. Emin bir îman ve bir îman sahibi, evrendeki varoluşun tek sahibinden de emindir. Bu eminliğe îman diyoruz.

Yaratılan her şey Allah’ın varlığından emin yaratılmıştır. O’nun eseri olduğuna dâir hiçbir şüphe götürmeyecek şekilde var edilmiştir. İnanmak o kadar etkin bir güce sahip ki, sınırlarını tahmin edemezsiniz. Bu eminlik insanın ruhuna azmine güç katar. Ruh, enerjisini imandan alır.

Kurbağalar arasında yarışma yapılacaktır. Yarışın amacı, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmak. Bir sürü kurbağa yarışı seyretmek için toplanırlar ve yarışma başlar. Kule o kadar yüksektir ki, seyircilerin hiçbiri yarışmacıların başarabileceğine inanmamaktadır. Destek vermek yerine başlarlar bağırmaya:

▬ Zavallılar! Hiçbiriniz başaramayacaksınız!”

Yarışmaya başlayan kurbağalar ümitsizliğe kapılıp, kulenin tepesine ulaşamayacaklarını düşünüp, teker teker yarışı bırakmaya başlarlar içlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya devam eder. Seyirciler bağırırlar:

▬ Zavallılar! Hiçbiriniz başaramayacaksınız!” Sonunda, geriye kalan son bir kurbağa yarışı bırakmaz ve büyük bir gayret ile kulenin tepesine çıkmayı başarır. Seyirciler ve diğer yarışmacılar hayret içinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek isterler. Bir kurbağa ona yaklaşır ve sorar:

▬ Bu işi nasıl başardın?” Kuleye çıkan kurbağa cevap veremez. O an farkına varırlar ki, kurbağa sağırdır! Kurbağa olumsuz tüm haykırışları duymayıp ümitsizliğe düşmez ve yalnızca kulenin en tepesine çıkmayı düşündüğü için sonunda başarır.

            İnançlarda bir eminlik varsa mutlaka istenilen sonuç elde edilir.

Ruhunu ve zihnini başarıya odaklayan bir insanın sonuç almaya en yakın zamanı, emin şekilde o işe inanmasına bağlıdır.

Îman, ruhu aslına kavuşturur, onu yeniden şekillendirmez, yeniden inanç telkin etmez. Zaten ruhun aslı îman edilecek yerden gelmektedir.

Şu bir gerçektir ki, insanın îmanı ne kadar şüpheye dayanırsa o kadar tedirgin ve stresli yaşar. Ne kadar güçlü bir îmana sahip olursa, o kadara rahat ve güzel bir yaşam sürer. Yaratımcının bizden istediği tek şey eminliktir. Emin bir îmandır, başka bir şey değildir.

İnsan bir şeyin farkına varmalı artık. Ancak bu farkına varış ile huzuru yakalaya bilir. Îman ve inançlar bu gerçeğin farkına varılmasıyla şekillenir, güzelleşir ve hayatı tatlandırır. Her şeyin kaynağının yaratan olduğunu bulmak ve bu gerçeği kabul etmekle kendi ruhunu âit olduğu sakin limana bırakıp huzur bulabilir.

Bu nedenle her zaferin temeli inanmak ve inanmanın gücüne dayanır.

Selâm ve duâ ile…