Canlıların ihtiyaç duyduğu su ancak gökten inen yağmur ve kar suları ile karşılanır. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler su olmadan yaşayamazlar. Suyun yeryüzünden çekilip gitmesi hayatın sona ermesi anlamına gelir. Su varsa hayat vardır. Yani su hayattır. Canlıların ihtiyaç duyduğu tüm besin maddeleri suyun varlığı ile hayat bulur.

Allah Teâla tüm kâinata meydan okumuştur. “Sahip olduğunuz tatlı suyunuz çekilip giderse onun yerine size kim su verebilir.” (Mülk, 30) Kâinattaki tüm oluşumları bir yasaya bağlayan Allah yağmurun yağması için belirli yasalar inşa etmiştir. Doğal yaşam alanlarının ilk günkü gibi kalmasını, sistemin bozulmamasını istemiş bir taraftan da azgınlaşarak ve mülkün sahibine başkaldırarak yeryüzünde fesat çıkarmamamız konusunda bizleri uyarmıştır. Allah Teâla tabiattaki toprağın, suyun ve havanın kirletilmeden ve tabii hayatın doğal seyri içerisinde devam etmesini ister. İnsanlar doyumsuzluk hırsı ve daha çok kazanma arzusuyla Allah’ın bahşettiği ekosistemi alt üst ettiler. Fıtratı bozdular, canlıların genetiğini değiştirdiler.  Beden ülkelerindeki vücuda hayat veren kalbin ritmini bozdular. Kalp zikirle Yaratıcıya ulaşmak istedikçe ruha sahte gıda verip onun isteklerini bastırdılar. Kalbin feryâdına kulak tıkayan modern insan kalbin ihtiyacını dünyevileşmenin verdiği hazla gidermeye çalıştılar. Bedeni bozan kalp yeryüzünde de fesat tohumları ekti. Îmanı kalbin dışına atan insan daha çok para ve servetle mutlu olacağını zannetti. İyice hırçınlaşan insan ürettiği silah ve geliştirdiği teknoloji ile insanlığa hizmet yerine ötekileştirdiği insanları yok etmeyi düşündü. Yok, etmek istediği insanlıkla birlikte kendine kalacağını zannettiği dünyayı da zehirledi. Dengesi bozulan kozmik âlemde küresel ısınmalar, mevsim değişiklikleri ve yağışların azalması ile insanoğlu tüm canlıların hayatını tehdit eden bir krizle başa çıkmak zorunda kaldı.

Allah Teâlâ; “Düzeltilmişken yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a korkarak ve umutla yalvarın. Doğrusu Allah’ın rahmeti yakındır. Rahmetinin önünde, müjdeci olarak rüzgârları gönderen Allah’tır. Rüzgârlar, yağmur yüklü bulutları taşıdığında onu ölü bir memlekete gönderir, su indirir ve onunla her türlü ürünü yetiştiririz.” (Â’raf,56-57) buyurulmaktadır. Burada düzeltilmişken ifsad yapılmaması hususuna göz attığımız zaman önce düzeltme/ıslah etmeden bahsedilirken insanların da bu kendilerine sağlam, düzgün ve işlevselliği mükemmel bir dünya emanet edilmişken onun bozulmamasına dikkat çekiliyor. Burada ifsâdın zıddı olan ıslah aslında hem doğada, hem de insanların iç dünyasındaki düzelmedir.

“O, sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü bir kubbe kıldı. Ve gökten yağmur indirerek bununla sizin için (çeşitli) ürünlerden rızık çıkardı. Öyleyse (bütün bunları) bile bile Allah’a eş ve ortaklar koşmayın.” (Bakara, 22) buyuran Yüce Rabbimiz verdiği yağmura karşılık kulluğu Allah’a yapmamızı emrediyor. Hayatımızı Allah’a borçlu olduğumuzu hatırlatan Yüce Yaratan nimete layık olmamız için Allah’a îman ettikten sonra îmanımızda sadık olmamızı istiyor.

“O ülkelerin insanları inansalar ve günahtan sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık. Fakat yalanladılar; biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik. Yoksa o ülkenin halkı geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden emin mi idiler? Veya o ülke halkının güpegündüz eğlenirlerken kendilerine azabımızın gelmeyeceği konusunda güvenceleri mi vardı?” (Â’raf,96-98)

Burada Allah Teâlâ helak edilen milletleri anlatırken onların inkârları ve yaratıcılarını tanımamaları nedeniyle gökten rahmeti ve yerden bereketli mahsulleri kaldırarak, nimetlerinden mahrum ettiği o insanların helak olmaktan kurtulamadıklarını anlatıyor.

Ancak bizi umutlandıran bir müjde veriyor Yüce Rabbimiz: “İnsanlar bütün ümitlerini yitirdikten sonra yağmuru indiren ve rahmetini yayan O’dur. Gerçek (Veli) dost ve koruyucu, her türlü hamde lâyık olan O’dur.” (Şura,28)

Tam ümidi kesmişken, çâresiz oturmuş ağlarken, kimselerin bir damla su getirmeye gücü yetmezken; göklerden gelen bir muştuyla insanlar yeniden şenlenir, yüzleri güler...

Rabbin Allah gök kapılarını açmıştır. Dostunu unutmamıştır. Yahut dostluğu unutan insanlara dostluğun gereğini hatırlatmıştır. Sonra size doyasıya yağmur verir. Yeniden eski bolluk ve bereketli günlere dönersiniz.

    Ancak ayette iki şart ileri sürülür; 1. Allah’ı (Veli) dost kabul etmek 2. Allah’ı hamde lâyık görmek...

“Mü’min kullarına yardım eden, onları koruyan, işlerini gören, onların yakını ve dostu” anlamındaki velî Allah’ın isimlerinden biridir. (TDV, DİA, Veli mad.) Allah’ı dost edineceksiniz. Sadece O’nun koyduğu kurallara sadakat göstereceksiniz. Başkasını O’na tercih etmeyeceksiniz. Dostluk tek taraflı değildir. İbrahim’i dost edinen Allah, halîli İbrahim’in sevdasını ve dostuna yakarışının namaz olduğunu bize Kur’ân’da açıklıyor. (İbrahim, 40) Bu âyetle Hamd ve şükrü Allah’a yapacak ve nimetlere karşı nankör olmayacağız. Yeryüzünde Allah’ı unutup Allah’a âit olan sıfatları başkasına vermek sûretiyle kimseyi Allah’a denk görmeyeceğiz.

Nitekim Â’raf Suresi 2 ve 3. ayetlerinde; “Rabbinizden size indirilene uyun; O’nu bırakıp da başka veliler edinmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! Nice ülkeler var ki onları helâk ettik. Azabımız onlara geceleyin yahut gündüz istirahat ederlerken geliverdi.”

Allah’tan başka velilere uymaktan men etmek, din konusunda Allah’ın vahyi dışında herhangi bir insanın sözünü din hükmü hâline getirmeyi yasaklamaktır.  Allah’ın dışında bir kısım insanları veya başka varlıkları tanrı yerine koyarak rehber edinip onların peşine düşmemeleri, sadece Allah’ın kitabına tâbi olmaları emredilmektedir. Mü’minlerin gerçek velîsi yani onları seven, yardım ve himâye eden, indirdiği kitapla yollarını aydınlatan hakîki dostları Allah’tır. O halde Allah’ın emrettiği yoldan gidip, günahlarımıza tövbe edip sorumluklarımızı yerine getirdikten ve verilen nimetlerin şükrünü edâ ettikten sonra Yüce Rabbimiz azap etmeyeceğini bize bildirmektedir. “Eğer siz îman eder ve şükrederseniz Allah size niçin azap etsin? Allah şükre karşılık veren ve her şeyi bilendir.” (Nisâ, 147)

Yüce Rabbim hatalarımızın farkına varıp günahlarımıza tövbe edebilmeyi ve verdiği nimetlere şükrederek nimete ve rahmete lâyık olanlardan eylesin. Âmin.

Selâm ve duâ ile...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.