Bir Yahudi çok kısa sürede büyük bir zenginliğe ulaşır. Bunu gören bir Müslüman da ona özenir ve kısa yoldan çabucak zengin olma arzusuna kapılır... Bir zaman sonra o Yahûdi’nin kapısını çalar ve kısa sürede zengin olmak için kendisine akıl vermesini ister Yahûdi ona:

Neyin varsa hepsini sat paraya çevir, sonra gel yanıma ben sana sırrımı anlatacağım!” der. Bizim adam neyi var neyi yok her şeyini satar, gider Yahûdi’nin kapısına. Yahûdi ona der ki:

Ben araştırma yaptım, İstanbul’da tilki kuyruğu çok iyi para ediyormuş, sen bu paranın tamamıyla tilki kuyruğu al, paketle, İstanbul’a götür, orda pazarda satıp zengin olursun.” der. Vatandaş, memlekette ne kadar tilki kuyruğu satın alır, paketler, İstanbul’un yolunu tutar. Orada bir hana yerleşir. Tilki kuyruklarını pazarda satılığa çıkarır. Günlerce bekler ama alıcı bulamaz. Yol masrafı için ayırdığı para tükenmeye, kendisi de için için üzülmeye başlar. Üzüntüsünün farkına varan han sahibi nedenini sorar. O da olup bitenleri han sahibine teker teker anlatır perişan duruma düştüğünden bahseder. Bunun üzerine han sahibi:

Sultan Abdülhamid Han, haftanın perşembe günleri, yanında mâbeyn kâtipleri ile çarşıya çıkıp vatandaşların sorunlarıyla ve dertleriyle ilgilenir, derdini mabeyn katiplerine anlat ve bunlar aracılığı ile padişaha durumun anlatılır ve padişah buna bir çâre bulur” der. O da anlatılan şekilde hareket eder. Katipler durumu sultana arz ederler. Sultan da:

Bu vatandaş saraya gelsin bizzat benimle görüşsün” diyerek mülâkat için randevu verir. Randevu zamanı Sultan Abdülhamid Han meseleyi sorar. Oda olup bitenleri anlatır. Bunun üzerine Sultan Abdülhamid:

Tamam, şimdi sen bu tilki kuyruklarını iki gün sonra Mısır Çarşısının önünde pazara çıkaracaksın, tanesini iki altından aşağıya satmayacaksın. Üç, beş kaça satarsan sat, fakat tanesini iki altından aşağıya satmayacaksın, tamamını sattıktan sonra tekrar bana gelip bilgi vereceksin.” diyerek huzurundan ayrılmasına izin verir. Bir dehâ olan Sultan Abdülhamid, daha sonra nâzırlar, vekiller heyetini toplar ve:

Bundan böyle huzuru şahâneye kabul edilecek Yahûdi vatandaşlar yakalarına tilki kuyruğu takacaklardır.” Diye karar alınır. Tilki kuyruğu sayısının fazla olması asâleti temsil etmektedir. Vatandaş, tilki kuyruğunu pazara çıkarır ve kısa zamanda hepsi satılır. Adam tekrar huzura kabul edilir. Sultan Abdülhamid Han kendisine:

Evlâdım sen Kurân-ı Kerîm’i okumuyor musun? Kurân-ı Kerim’i oku. Cenâb-ı Hak Kurân-ı Kerim’de : “Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar.” buyurmuyor mu? Hadi şimdi sen bu paranla malına mülküne sahip ol ve işine bak” der. Bilâhire Sultan, tekrar nâzırlar ve vekiller heyetini toplar: “Tilki kuyruğu yasası yürürlükten kaldırılmıştır.” diye ikinci bir kararla önceki kararı yürürlükten kaldırtır. Bilmem daha fazla söze ne gerek var, zekâ dedikleri pardon süper zekâ dedikleri bu olsa gerek! Abdülhamid Han: “Beni evhamlı sanıyorlardı… Hayır! Ben sadece gafil değildim, o kadar.” der Vesselam...

Selâm ve duâ ile…