Birlikte yaşamak, dünyayı farklı algılayan ve farklı düşünen insanlarla birlikte paylaşmayı bilmektir. İnsan tek başına yaşayamaz, başkasına bağımlı ve muhtaçtır. Bu nedenle de sosyal varlık olan insanın bir arada yaşaması içinde toplumsal barışın sağlanması önem arz etmektedir. Toplumu bir arada tutan yapı taşları manevi harçlarla birbirine sımsıkı tutulur. Ortak değerleri diri tutan toplumların birlik beraberliği daim olacaktır. Peki tüm ülkeyi biz yapan değerlerimizi koruyabiliyor muyuz? Sonraki nesillere bu değerleri doğru bir şekilde aktarabiliyor muyuz? 

Özellikle de ahlaki ve hukuki değerlerin bozulmadan korunması, insani değerlerin kişi ayrımı yapmadan her zaman yüceltilmesi gerekir. Toplumsal birlikteliği sağlayacak değerleri, toplumun yine kendi iradesi ortaya koyacaktır. Uyum, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile oluşturulan ortam, toplumların en başta vazgeçilmez unsurunu oluşturmaktadır.  Bireyler arası ilişkiler olması arzu edilen bu ortamın en başta gelen vazgeçilmez unsurudur. 

Ancak günümüzde bireyler çoğu zaman günlük hayatlarında uzlaşıyı unutmuş gibi davranmaktadır. Sanki insanlar birbirlerini mutsuz etmek için yaşıyormuş gibi bir hava var. En önemlisi de bencillik almış başını gidiyor. Benim işim olsun da başkasının ne yapacağı çokta kimsenin umurunda olmayan bir toplum mu olduk? Daha da önemlisi biz ne zaman böyle olduk? Belli açılarda ahlaki değerler, hayata bakış açıları değişebilir, fakat sonunda etik bir anlayış ile kişinin çevresiyle bütünleşmesi sağlanmalıdır. 

Aslında bu coğrafyanın insanları asırlardır, herhangi bir ayrım yapmaksızın sımsıkı bir arada olmayı başarmış bir toplumdur. En ufak bir şey de olsa anında kenetlenir ve olumsuzlukların üzerinden gelmesini bilir. Özellikle deprem bölgesi olan ülkemizde her deprem sonrası toplumsal dayanışmaları daha iyi görmekteyiz. Peki ne oldu da özellikle bireysel olaylara bakıldığında insanlar hemen tahamsüzleşebiliyorlar? Özellikle sosyal medyaya herkesin kolayca ulaşması ve etkisi sebebi ile de farklı görüşlere sahip kişiler arasında anlamsız gruplaşmalar artmıştır.  

Adalet, herkese kendine uygun hakkını vermek ve layık olduğu muameleyi yapmaktır. Bu hakların verilmediği veya layık olunan muamelenin yapılmadığı gibi bir düşünce ile kişiler haksızlığa uğradığı kanısına kapılmaması gerekir. Hak hukuken korunan kişisel bir menfaattir. Önemli olan, bu menfaatin hukuk düzeni tarafından da korunuyor olmasıdır. 

Tüm dini inançlara rağmen dünyevileşen, bencilleşen, hakka ve bireye saygı duymanın aksine daha da çok saygısızlaşan, sevgi ve saygıyla iletişimde bulunmanın aksine sinirlenen ve yıkıcı olan, düzene ve hukuka uymaktan ziyade aykırı hareketler sergileyen bireylerin çoğaldığını görmekteyiz. Fakat bu ülkenin sahip olduğu kültürel birikim ve tarihsel konumu nedeniyle toplumsal bilincimizin arttırılarak doğru bilgiye ulaşılmasına yönelik eğitim çalışmalarının çok daha dikkatli yapılması gerekir.  

Edip Cansever’in aşağıda yazdığımız şiirinde de anlattığı gibi dünyada hiçbir şey nedensiz değildir.


Umuş
Bütün iyi kitapların sonunda 
Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
Meltemi senden esen
Soluğu sende olan 
Yeni bir başlangıç vardır.

Parmağını sürsen dünyaya, rengini anlarsın
Gözünle görsen elmayı sesini 
Onu işitsen, yuvarlağı sende kalır
Her başlangıçta yeni bir anlam vardır. 

Nedensiz bir çocuk ağlaması bile 
Çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır.