Zamanında köyün birinde güngörmüş yaşlı bir ressam yaşar. Olağanüstü güzel resimler yapar, iyi fiyatlara da satar. Bir gün köyden bir adam gelir ve:

▬ Yahu kardeşim! Sen de hiç utanma yok mu? Utanmıyor musun? Senin durumun çok iyi. Neden kimseye hiç yardım yapmıyorsun. Bak, fırıncı fakirlere ara ara bedâva ekmek veriyor. Kasap bâzen bedâva et veriyor. Manav meyve sebze veriyor. Sen neden hiç yardım etmiyorsun.” der ve hakâretvârî cümlelerle ressamı aşağılar, alay eder, çeker gider. İrfan sahibi ressam adamın yüzüne bakar sadece acı acı tebessüm eder ama bir şey demez. Boşboğaz adam köyde sabah akşam ressamın aleyhinde konuşur ve ressamı kötüler. Bir gün ressam hastalanır. Kimse yanına gitmediği gibi hatırını da sormazlar. Emâneti teslim etme vakti gelince sâhibine teslim eder. Aradan biraz zaman geçer. Artık ne fırıncı ekmek vermekte ne de kasap et vermekte ne de manav meyve sebze vermektedir fakir fukaraya... Bunu gören köylüler, fırıncıya, manava ve kasaba:

▬ Neden fakir fukaranın hakkını kestiniz?” dediklerinde, muhatapları derler ki:

▬ Ölen ressam vardı ya! O bize sürekli para verir fakir fukaraya ekmek, meyve ve et vermemizi söylerdi. O ölünce para veren kalmadı. Biz de yardımı kestik.” derler...

Fudayl b. İyaz anlatıyor: “Eski peygamberlerden biri, ‘Ey Rabbim! Senin beni sevdiğini nasıl anlayabilirim?’ deyince Yüce Allah, ‘Fakirlerin senden memnun olup olmadıklarına bakarsan anlarsın’ buyurmuştur.” Ne dersiniz Allah bizi seviyor mu? Kendi sağlamamızı kendimiz yapalım.

Ne acı bir durum değil mi?

İşte bu yüzden...

İyiliğin şartı beştir derler:

“Tez olmalı, gizli olmalı, gözde büyütülmemeli, sürekli olmalı ve yerini bulmalı…”

Biz ne kaybediyorsak hep ön yargılarımızdan kaybediyoruz.

Yâni muhatabımızı anlamadan, dinlemeden, bilgi sahibi olmadan hemen insanları infaz ettiğimizi fark etmişsinizdir… İyiliğin adresi belli mi olur kim bilebilir ki?

Paranın, merhametin, îmanın adresi nerde olduğu belli olmaz misâli...

Kalpler Allah’ın elindedir bilinmesi ne mümkün… Ancak Ra’d sûresinin 28. âyeti kerimesinde Rabbimiz bizlere: “Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.” şeklinde ifâde etmek sûretiyle kalplerin nasıl ve neyle huzur bulacağını bizlere haber vermektedir. Bizlere düşen hoşgörü ve saygıdan başka bir şey değildir.

“Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” buyurmuyor mu? Efendimiz (S.a.v.).

Allah aşkına insanları görüntüsüne, makam ve mevkisine, konumuna vs. içeriğini bilmediğiniz konular da yargısız infaz etmeyelim. Unutmayalım ki! Dünyanın en zengin adamı 56’sında öldü. Dünyanın en zeki insanı 20 yaşında tekerlekli sandalyeye mahkûm oldu. Dünyanın en iyi boksörü kibrit bile çakamaz hâle geldi. Türkiye’nin en zengini yaptırdığı lüks hastanesine ulaşamadan, devlet hastanesinde hayata vedâ etti. Ne servet ne şöhret ne makam bizi yanıltmasın. Başkalarının eylem ve düşünceleri sizin çıkar ya da fikirlerinizle örtüşmüyor diye haksızlık ya da adı her ne ise bunu eyleme geçirmeyin. Dünyadaki tüm vahşetlerin temelin de bunlar yatmaktadır.

Oysa Cenâb-ı Allah Nisâ Sûresinin 135. âyeti kerîmesinde bakın ne buyuruyor: “Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adâleti ayakta tutun, Allah için şâhitlik eden kimseler olun. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adâletten ayrılmayın. Eğer adâletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.”

Doğduğumuzda gözünü açtı, öldüğümüzde gözünü kapadı. Bu ikisi arasında geçen zamana da ömür denilen sürecin geliş zamanı belli, gidiş rezervasyon saati dâhî belli olan kısa bir dilimdir. Ne iptal edebilirsiniz ne de rötarlı bir gidiş yapma şansınız var.

Sürat ve hız ekseninde farkında olmadan bir bakmışsınız ebedî istirahatgâhınıza iki metre bir beze sarılı beden bekletilmekte, ruhunuz bedene küs, terk etmiş özenip süsleyip durduğunuz, yere göğe sığdıramadığınız o güzelim ten bir avuç toprakla kucak kucağadır.

Bu nedenle kendi öz benliğimize, iç ahlâkımıza mukayyet olmalıyız…

Bir şeyden pişmanlık duymak istemiyorsanız her şeyi Allah için yapın. Bırakın birileri Ressama iftira atıp kötüleyen cahil adam misâli cirit atsın, istihza eylesin. Kalbiniz teslim olmuşsa yaratana en sevdikleriniz gerekirse gücünüzü kemirsin.

Güneş yüzünü her sabahın seherinde gösterdikçe yaşamak güzeldir, bunun hakkını verin...

Geliş sebebinizi unutmayın yeter.

Perişan kalbimize hayat karışmış, aklımıza istikâmet ver Ya Rabbi...

ÖNEMİNE BİNÂEN... “İnsanların günahlarını düşünmeyin; onların Rabbi değilsiniz! Siz kendi günahlarınıza bakın; çünkü kulsunuz! Belâya uğramışlara merhamet ediniz; Belâ ile imtihan edilmediğiniz için Allah’a hamd ediniz!” der İmâm-ı Mâlik Vesselam...

Selâm ve duâ ile…