Nasreddin Hoca, şehre giderken oğlunu merkebe bindirir. Bunu gören bazıları:

▬ Hey gidi zamâne gençleri, ihtiyar babasını yaya yürütüyor da kendisi eşeğe biniyor utanmıyor da!” derler. Çocuk utanarak iner merkepten ve:

▬ Baba! Sana ısrar etmedim mi? Eşeğe sen bin diye!” der. Bu sefere Hoca biner merkebe. Biraz daha giderler. Karşılaştıkları birkaç kişi:

▬ Hoca, küçücük oğlunu yürüt, sen merkepte keyif sür. Hakktan revâ mı bu? Câiz mi?” derler. Bunun üzerine Hoca, alır çocuğu da arkasına bindirir. Birkaç adım gider gitmez, bir guruba daha rastlarlar. Bunlar da:

▬ Bunların ki de amma insafsızlık yaa! Bir merkepciğe iki kişi birden biner mi? Bakın şu herife bir de hoca olacak Allah’tan da korkmaz!” derler. Bu sefer eşekten ikisi de inerler. Çok geçmez karşılaştıkları birkaç adamın:

▬ Allah Allah! Eşek önlerinde bomboş gitsin de kendileri şu sıcakta kan ter içinde yaya yürüsünler. Dünyada ne şaşkın adamlar var Allah Allah!” dediklerini işitince Hoca oğluna döner der ki:

▬ Bak evlât! Bu halkın dilinden kurtulabilene aşk olsun! Ne yaparsan yap, herkesi memnun edemezsin. Öyleyse sen yalnızca ve sadece Allah’ı memnun etmeye bak!” diyerek oğluna ve bizlere unutulmayacak bir ders verir.

Öyleyse şunu asla unutmamalı: “Ey eşref-i mahlûk olarak yaratılan insan! Gayretini Allah’ı memnun etmeye harcayacaktır. İnsanları zâten memnun etmeyecek/edemeyecektir!” Ne yaparsanız yapın kimseyi memnun edemezsiniz! Ömrünüzü verseniz, âhiretinizi isteyecek kadar doyumsuzdur insanlaroğlu...

“Uğraşma hiç boşuna,

Kimseyi memnun edemezsin bu hayatta.

Bulurlar mutlaka, bir eksik, ya da fazla.

Kadir kıymet bilmeyen kim varsa,

İşte “O”, en değerli bu dünyada...

İyisi mi? Sen kendini yorma.

Bırak seni sen olduğun için seven insanlar olsun yanında!” der Sâdi Şirâzi.

Ne yaparsan yap, hep bir memnuniyetsizlik, hep bir şikâyetle gelecekler kapına.

Kendini başkalarını memnun etmek için yorma.

Yaptığın şeylere karşılık vermeyi bırak, teşekkür dâhi etmeyecekler.

Senden hep daha fazlasını isteyecekler.

Çünkü Rabbimizin ifâdesiyle: “Onlar Allah’ın nimetlerini biliyor, ama sonra kalkıp nankörlük ediyorlar. Onların çoğu inkârcıdır!” kısaca nankördürler.

Kendisini yaratan Allah’ı, gönderdiği Peygamberi ve Kitâbullah’ı unutanlar sizi mi unutmayacak! Ne buyuruyor Rabbimiz Tâhâ Sûresi 124-125-126. âyeti kerimelerinde: “Kim de beni anmaktan yüz çevirirse mutlaka sıkıntılı bir hayatı olacaktır ve onu kıyâmet günü kör olarak haşr ederiz. O der ki: “Ey rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Hâlbuki daha önce gören biriydim. Allah buyurur: “İşte böyle! Sana âyetlerimiz geldiğinde onları unutmuştun, bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!”

Allah’ı, peygamberi ve Kur’ân-ı unutan insanlık; size mi nankörlük, ihânet etmeyecek, sırt dönmeyecek… Yâni diyeceğim o ki sizi kaybetmekten korkmayan, sizin için oturduğu yerden konuşmak dışında hiçbir şey yapmayan, size değer vermeyen ve anlam taşımayan hiç kimse için çabalamayın ama Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Ebi Vakkas, Mus’ab, İbn Selâm, Selman, Bilâl ve diğerleri gibi dost edinmeye, böyle dostlar için mücâdele etmeye ve kazanmaya bakın.

Şunu asla unutmayın! Biz bu dünyaya başkalarını memnun etmeye gelmedik. Bizim görevimiz yaratanı memnun etmektir. “Elâlem ne der?” adındaki putu değil! Merhum Mehmet Akif ne güzel der:

“Nankördür insanoğlu kimse bilmez fendini,

Kime iyilik ettiysen ondan koru kendini!”

William Shakespeare; “İnsanoğlu işte, yağmuru seviyorum der şemsiye açar. Güneşi seviyorum der gölgeye kaçar, rüzgârı seviyorum der penceresini kapar, soruyorum sana canımın içi; vefâsız insanlara fedakârlık yapsan neye yarar?”

Mevlâna: “Uğraşma boşuna. Seni ancak gördükleri ve duydukları kadar anlayacaklar. Gördükleri, ancak kendi anladıkları kadarı olacak.”

Ya Rabb! Sen râzı olsan da hayat acı olsa.

Ya Rabb! Sen râzı olsan da insanlar hoşnut olmasa.

Ya Rabb! Benimle senin aran sağlam olsa da benim ile insanların arası bozuk olsa.

Senden sevgi gerçekleşirse her şey kolaydır. Toprağın üstündeki her şey toprak olacaktır. Kulun derdi sadece Allah’ın rızâsını kazanmak olmalıdır. Şöyle çok güzel bir duâ vardır:

“İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî.”

“İlahî maksadım, gâyem sensin ve senin benden râzı olmanı istiyorum.” O râzı olursa bize yeterlidir. Beyyine Sûresindeki; “Allah onlardan râzı olmuş, onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. İşte bu, rabbini sayıp O’ndan korkanlar içindir.” buyurduğu bu müjdebize yetmez mi? Vesselam…

Selâm ve duâ ile…