Meşhur misâldir; kurbağayı kaynamakta olan sıcak suyun içine atınca, âni bir refleksle sıçrayıp sıcak suda haşlanmaktan kurtulur. Ancak soğuk su dolu bir tencereye koyup yavaş yavaş ısıtınca kaynayan suda haşlanıp ölür.

Merhametsiz bir deney! Ama bir hakîkati îzah için çarpıcı bir örnek. Yaşadığımız hayatta gördüklerimiz, duyduklarımız, yaptıklarımız bir müddet sonra sıradanlaşıp rutin hâle geliyor. Değişiyoruz, dönüşüyoruz hatta bozuluyoruz ama farkına varamıyoruz.

Önemli yöneticilik görevleri üstlenen arkadaşlar bir araya gelmiş muhasebe yapıyorlar. İçlerinden biri: “Elhamdulillah, Rabbim bize çok önemli vazifeler, makamlar nasip etti ama hiç değişmedik.” deyince, diğerleri birbirlerinin yüzüne bakıp gülmeye başlıyorlar. “Aramızda en çok değişen, bozulan ve çirkinleşen, konuşan arkadaşımızdı.” diyerek de gülmelerinin sebebini açıklıyorlar.

Dünyada sahip olduklarımız, istifâde ettiğimiz nimetler -emânet oldukları unutulursa- bizi değiştirip dönüştürebilir. Rabbimiz, kendisinden başkasına kulluk edip yoldan çıkanların, ilah edindikleri kimselere: “Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?” diye soracak. Onlar da seni tenzih ederiz! Senden başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Sen bunları ve atalarını nimetler içinde yüzdürdün; nihâyet onlar da seni anmayı unuttular ve böylece uçurumu boylayan bir topluluk oldular.” diyecekler.” (25/17-18)

Evet, imkân ve nimetler insanın değişip dönüşmesine sebep olabilir. Acı olan, insanın nimet sarhoşluğundan dolayı bu dönüşümü fark etmemesidir.

Sıcak bir havada siz de deneyebilirsiniz. Açık bir alanda bir tabağa bal koyup bekleyin. Arılar, sinekler hemen üşüşüverir. Bir büyüteçle balın üzerine konan arı ya da sineği izleyin. Küçük hortumunu tatlıya saplayıp emmeye başlar. O esnada ayaklarının gömülüp kanatlarının yapıştığını fark edemez. Çünkü nimet sarhoşu olmuştur. Doyup da uçayım dediği zaman, iş işten geçmiştir. Ayak çıkmaz, kanat kalkmaz olur. Tabi sonuç nimet içinde helâk olmak...

Sadece maddi nimetler değil değiştiren dönüştüren. Algımız, idrâkimiz, inancımız ideolojik kabullerimiz de aynı etkiyi yapabilir:

Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem!

Üst kat: Elinde tesbih, ağlıyor babaannem,

Orta kat: Mavs oynayan annem ve âşıkları,

Alt kat: Kız kardeşimin tamtamda çığlıkları. (N. F. Kısakürek)

İnsan takip etmekte bile zorlanıyor. O kadar hızlı ve acımasız.

Çözüm nedir?

Çözüm kendimizi akışa bırakmamamız; zikir ve kitaptan uzak kalmamamızdır:

“Îman edenlerin Allah’ı zikir ve Hak’tan inen âyetlere kalplerinin yumuşayıp tamamen boyun eğme zamanı hâlâ gelmedi mi? Sakın onlarda kendilerinden önce kitap verilenler gibi olmasınlar! Çünkü aradan uzun zaman geçince kalpleri katılaştı; çoğu da dinden çıktılar. Bilin ki Allah, ölümden sonra yeryüzüne yeniden hayat vermektedir. Anlayıp hakîkatleri göresiniz diye âyetlerimizi size açıkladık.” (57/16-17) (Burhan İŞLİYEN)

Selâm ve duâ ile…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.