Zor zamanlarımız oluyor: Bunaldığımız, bâzen ümitsizliğe kapıldığımız, bâzen hiç düzlüğe çıkamayacakmış gibi hissettiğimiz zamanlar…

Hata ettiğimiz, nefsimize uyuduğumuz, günah işlediğimiz zamanlar…

Yakalandığımız hastalığın pençesinde hiç şifâ bulamayacakmış gibi zannettiğimiz zamanlar…

Evlât imtihanında, zorlandığımız; onca çabaya rağmen çocuklarımızın yüreklerine girecek bir yol bulamadığımız zamanlar…

Bütün bu anlarda ve hayatın her anında Yunus’un dediği gibi yapmalı...

Cân u gönülden seversen,

Yalvar kul Allah’a yalvar.

Maksuda ermek dilersen,

Yalvar kul Allah’a yalvar...

Allah’a yalvarmalı, derdimizi O’na arz etmeli, merhamet ve mağfiretine sığınmalı…

Peygamberlerin (salât ve selam üzerlerine olsun) yaptığı gibi yapmalı...

Âdem (a.s.) Havva annemizle birlikte Şeytan'ın vesvesesine kanmış ve yasak meyveden yemişlerdi. Cennetten çıkarıldıktan sonra: “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayanlardan olacağız.” (el-A’râf, 7/23) diyerek yalvarmışlardı.

Nuh’un (a.s.) imtihânı hem kavmi hem de evlâdıyla idi. İsyankâr ve inkârcı toplum helak edilirken içlerinde kendi öz oğlu da vardı. Baba şefkatiyle oğlu için Rabbine duâ edip Rabbi tarafından uyarılınca: “Ey Rabbim! Bilmediğim bir şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer sen, beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen ben hüsrana düşenlerden olurum.” (Hûd, 11/47) diyerek yine Rabbine ilticâ etmişti.

O’ndan başka ilticâ edilecek bir sığınak da yoktu. Çocuklarımızın itaatsizliği karşısında Rabbimize yalvarırken “Rabbimiz! Nuh (a.s.) senin rasulünken oğlunun imansızlığına ve azaba müstahak oluşuna dayanamadı. Sen bizi çocuklarımızın imansızlığıyla, ibadetsizliğiyle imtihan etme ya Rabbi! Onları ve bizi muttakilerden eyle!” diyerek İbrahim (a.s.) gibi “Rabbim! Bana salihlerden (bir çocuk) ihsan et.” (Sâffât, 37/100) “Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı dosdoğru kılanlardan eyle…” (İbrâhim, 14/40) duâlarını ediyoruz.

Yakalandığımız hastalığa bir taraftan Eyyüp (a.s.) gibi sabrederken, bir taraftan da onun hâlini Rabbine arz ettiği gibi biz de arz ediyoruz: “Başıma çetin bir sıkıntı gelip çattı. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin!” (el-Enbiyâ, 21/83)

Ben başka ne diyebilirim ki ya Rabbi!

Hâlim sana mâlum...

Çâresizliğimi sana arz ediyorum...

Izdırabım da sana mâlum. Hastalandığımda şifâ veren sensin!..

Yusuf’unun hasreti tahammül edilemez hâle gelen Yakup (a.s.) gibi: “Ben derdimi ve tasamı ancak Allah’a arz ediyorum!” (Yusûf, 12/86)

Duâ ibâdetin özüdür!

“Duâmız olmasa Rabbimizin katında ne kıymetimiz olur!” (el-Furkân, 25/77)

“Hem biz duâ edersek hiç O icâbet etmez mi?” (el-Bakara, 2/186)

Sen Allah’ı seversen

Allah seni sevmez mi?

Emrince hizmet etsen

Hak ecrini vermez mi?

Sen rızâ kapısında

Aman Allah’ım dersen

O âlemler sultanı,

Lebbeyk kulum demez mi? Yunus Emre  (https://www.diyanethaber.com.tr/yalvar-kul-allaha-yalvar-makale,428.html)

    Selâm ve duâ ile…