Yalan konusunda Konyalı Hacı Veyiszâde’ye, şaka yollu dâhi olsa yalan söyletemezler. Öğrencileri bu konudaki hassasiyetini çok iyi bildikleri için şakayla da olsa bir yalan söyletebilme adına kendi aralarında anlaşarak derler ki:

▬ Hoca Efendiyi ziyârete gidelim. Hoş-beşten sonra Hoca Efendi bizlere, size bir çay demleyeyim çocuklar der; Biz de “size de zahmet olacak Hocam” deriz. Biz böyle söylediğimizde o da bize “ne zahmeti olacak çocuklar” der. Çay demlemek zahmet olacağı için şaka yollu da olsa yalan söyletmiş oluruz!” diye plan kurarak şaka yollu da olsa bir yalan söyletebilmek için evine ziyârete giderler. Aralarında muhabbet başlar ve kısa bir süre sonra Hacı Veyiszâde ayağa kalkar, misâfirlerine:                                                      

▬ Ben, size bir çay demleyeyim çocuklar” der. Öğrencilerin bekledikleri fırsat gelmiştir ve hep bir ağızdan:

▬ Amman hocam, size de zahmet olacak!” derler. Akıllarınca Hacı Veyiszâde’nin: “Hayır, ne zahmet olacak çocuklar” diyeceğini ve böylece küçük de olsa bir yalan söyletmiş olacaklarını keyifle içlerinden gülerek düşündükleri sırada; Hacı Veyiszâde misâfirlerine dönerek:

▬ Evet, zahmet olacak ama ben yine de sizlere bir çay demleyeyim çocuklar!” deyiverir. Bütün hesapları altüst olan çocuklar başardıklarını zannettikleri bir anda kaybetmenin hüznüyle başlarını önlerine eğerek pes etmek zorunda kalırlar.

Allah Resûlü (s.a.v.), insanları yalandan ve ona götürebilecek her türlü davranıştan sakındırmıştır. Hatta bunlara, birçok kimsenin önemsemediği çocuklara yalan söylemeyi ve yalan söyleyerek şaka yapmayı da dâhil etmiştir. Nitekim bir defâsında Resûlullah (s.a.v.), bir annenin çocuğunu çağırıp:

▬ Gel sana bir şey vereceğim.” dediğini işitince kadına:

▬ Ona ne vereceksin?” diye sorar ve:

▬ Kuru hurma.” cevabını alınca da şöyle buyurur:

▬ Dikkatli ol, ona bir şey vermemiş olsaydın, bu senin için bir yalan olarak yazılacaktı.”

Öte yandan Allah Resûlü, “Yalandan kaçının. Çünkü ister ciddi olsun, isterse şaka yollu olsun yalan söylemek Müslümana yakışmaz.” buyurmuştur. O (s.a.v.), doğru sözlülük konusunda o kadar titizdir ki, “İnsanları güldürmek için yalan söyleyen kimselere yazıklar olsun.” buyurup, şaka da olsa bir insanın yalanı terk etmediği sürece tam anlamıyla mü’min olamayacağını haber vermiştir. (diyanethaber)

Cemiyetin nizam ve intizamını kökünden sarsan, huzur ve rahatını gideren çok kötü huylardan birisi de yalancılıktır. -Allah korusun- bir cemiyette yalancılık revaç buldu mu, ortada hiçbir şey yokken yalan ve iftirâ makineleri fâsılasız olarak çalışıp birtakım asılsız sözler imâl etmeye başladı mı artık böyle bir cemiyette dirlik ve düzenlik olmayacağı gibi rahatça yaşamak da mümkün değildir.

İşi gücü mütemâdiyen yalancılık olan, tek ayaküstüne en az kırk yalan söyleyen ve asılsız sözleriyle insanları aldatan, biraz önce söylediği yalana biraz sonra kendisi de inanacak kadar alçalan kimselerin hem dünyaları hem de âhiretleri elbette perişandır.

Bu sebepten insanlığın hidâyet meş’alesi olan Kur’ânımız, yalancılığı kat’iyyetle yasak etmiş, Müslümanlara dâima doğru sözlü olmalarım emretmiş ve “Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve doğruyu söyleyin, “iyice bilmediğin bir şeyi söyleme, çünkü kulak, göz, kalp bunların hepsi yaptıklarından mes’uldür” buyurmuştur.

Bu kadar serâhat karşısında artık bir Müslümanın, hakların zâyi olmasına ve birçok fâciaların vücuda gelmesine sebep olan yalanı söylemesine imkân yoktur. Karı-koca arasının te’lîfi, komşu ve akraba arasının düzeltilmesi konusunda, bir de harp meydanlarından başka hiç bir yerde yalanın söylenmesine cevaz yoktur. Şu halde şakadan dâhi olsa bir Müslüman, yalan söylememeli, (bu, zararsız yalandır!) dememeli. Çocuklarımıza dâhi bazı yapamayacağımız vaatlerde bulunarak yalancılığa alışmamalı ve onları da alıştırmamalıyız. Esâsen Müslümanlar, sözü hak, gözü tok insanlardır. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ve Ashâb-ı Kirâm’ın değerli şahsiyetleri bu hususu te’yîde kâfidir. Bilhassa dedelerimiz îmanlarından aldıkları ilhamla doğru sözlülüğü ve tok gözlülüğü şiar edinen, “Yalanla îmân bir arada durmaz!” diyen şerefli ve mert insanlardı.

Müslümanlar olarak biz de onlar gibi olmaya çalışmalı ve bilemeliyiz ki, îmânımız varlığımıza ve tarihimize; saadet ve selâmetimiz de sadâkatımıza bağlıdır. Allah (cc), dâima doğrularla berâberdir. (dergi.diyanet)

Selâm ve duâ ile…