AZ KALSIN YAPMAYACAKLARDI!

Bir müezzin salâ okur,
Kimine Cuma neş’esi,
Kimine gaflet gemisi.
Mâzeretler seri üretime geçti. Önceden el yordamıyla üretilirken artık covid fabrikasında her ebat mâzeret üretilebiliyor. O kadar ki hanımlar, virüs mazeretiyle Cuma namazına gitmeyen kocalarının vebâlini sorar hâle geldi. İşe ve alışverişe giden, toplu taşıma kullanan, ayıp olmasın diye düğüne derneğe, cenâzeye giden insanımız, camiden uzak durmaya başladı. Hâlbuki bütün endişeleri giderecek kadar, belki de hiçbir ortamda olmayacak kadar tedbir var camilerimizde; ön ve arka saf boş, sağ ve soldaki saf boş… Şadırvanda abdest almak istemezsen, abdestli gel. Cami halısına yüz sürmek istemezsen, seccadeni getir; getirmediysen merak etme o da var camide, hem de tek kullanımlık! Her kapıda dezenfektanın hazır. Yine de içeri girmekten endişe mi ediyorsun? O halde kapının ardından uy hâzır olan imama.
Bizdeki bu mâzeret üretimi, Bakara sûresine ismini veren hadiseyi hatırlattı. Hani Cenâb-ı Hak, fâil-i meçhul bir cinâyeti aydınlatmak için, inek (bakara) kesilmesini istemişti. Hz. Musa bu emri, ümmetine ilettiğinde ise “Sen bizimle alay mı ediyorsun?” demişlerdi. Musa Peygamber, dini emirlerle alay etmek gibi bir câhillikten Allah’a sığındığını söyleyince bu kez de mâzeret üreterek ve sorular sorarak o emri yerine getirmemek için canhıraş bir çabaya giriştiler. Hâlbuki emri hemen yerine getirselerdi, hem daha kolay hem de samimi olacaktı amelleri. Önce ineğin tarif edilmesini istediler, edildi; yaşlı da değil genç de değil orta halli. Yetmedi. Ardından ineğin rengini sordular, cevap verildi; bakanların içini açan parlak sarı. Sonra, iyice kafamız karıştı, dediler, daha da anlat, anlatıldı; boyunduruk altına alınıp yer sürmemiş, ekin sulamamış, serbest dolaşan ve alacası bulunmayan. Tamam, dediler, şimdi anladık ve nihâyet emredileni yaptılar yapmasına ama Yüce Allah buyurdu ki “Az kalsın yapmayacaklardı!” (2/67-71). Yâni emredileni doğru düzgün yapmak için değildi soruları, zâten bir inek hakkında sorulabilecek başka bir soru da kalmamıştı. Tarife uygun bir inek bulamamayı ümit ediyorlardı belki de.
Gaflet Gemisi
Hayatımızı evlerden idâme ettirmek zorunda kaldığımız bu zor süreçlerde bâzen camilerin kapısına kilit vurmak zorunda kaldık, bâzen yaşa takıldı ibâdetlerimiz bâzen de virüslü/temaslı derken Cuma namazı farz olmaktan çıkmış oldu. Ancak bu geçerli mâzeretler olmadığında, cemaatsiz kılınamayan Cuma namazı, yollarımızı gözlüyor.
Günümüzün acı bir gerçeği var ki pek çoğunun dini yaşantısı “Cumadan Cumaya” gibi bir deyimde ifâdesini bulmuş. Belki de başın sadece Cuma günü değiyordu secdeye, sadece o gün Allah’ın huzurunda olduğunu hissediyordun; hataların geliyordu aklına, utanıp tövbe ediyordun, dertlerin geliyordu derman diliyordun. Yüce Rabbimiz Cuma sûresinde “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında alışverişi bırakıp Allah’ı anmaya koşun” buyuruyor. “Koşun!” diye dâvet edilen Cuma namazını verip bahâne satın alma işine de bir son vermeli değil mi artık. Câmilerin kapılarında ellerinde kayıt defteriyle bekliyor melekler (Müslim, Cum‘a, 24), hutbeden önce yerini al ki kayıt dışı kalmayasın. Hem belki Cuma gününde duâların geri çevrilmeyeceği o ânı yakalayıp salgından kurtulmak için de duâ edersin (Tirmizi, Cum‘a, 2). İki Cuma namazı arasındaki günahların bağışlanacağı müjdesini de mi unuttun yoksa (Müslim, Cum‘a, 26). Cuma namazını önemsemeyerek, geçerli bir mâzeret olmaksızın üst üste terk edenlerin kalpleri mühürlenir, nebevî ikâzını duymuşluğun vardır mutlaka (Müslim, Cum‘a, 40; İbn Mâce, İkâmet, 93). Peygamberi öyle ayakta bırakıp bahâne kervanının sesine doğru mu koşacaksın (62/9-11).
Bir kaçak gibi bindiğin gaflet gemisinde kur’a çekildi ve denize atıldın ise Cumasızlık balığının karanlığında, Yunus Peygamber misâli pişmanlığını dile getir, getir ki balık seni karaya püskürtsün. Hz. Âdem’in tövbesi Cuma günü kabul edildi. Senin tövben de bu kabulden nâsibini alsın. Zîrâ güneşin doğduğu en hayırlı gün olan Cuma gününde kıyâmetin kopacağını da unutmayıp (Müslim, Cum‘a, 18), ihmâlinle ölmemek için aldığın tedbirler kadar öldükten sonraki takdire de hazırlanmalı; tedbirle takdir arasında dengede durmalısın.