ÇAY!!!

                Çay deyip geçmeyin, edebiyatı var evveliyatı var.

Uğruna yazılmış şiirler, beyitler, dizeler; şarkılar ezgiler hikâyeleri var.

Dumanında dağıtılan yalnızlıklar, sıcağında ısınan eller var. Kokusunda büyü, renginde can, dumanına dokunduğunda ten var.

Necip Fazıl;

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!

Dakika düşelim, senelik paydan!

Zindanda dakika farksızdır aydan.

Karıştır çayını zaman erisin;

Köpük köpük, duman duman erisin! diyerek Zindandan Mehmed’e Mektup şiirinde çayla insanları başka dünyalara götürür edebi bir üslupla.

Bende çayı çok severim.

Onun tadı değişmez, dem, renk, koku, duman aynı, şimdiki gibi ince bel bardakta olmasa da çocukken tabak, tas ve kavanozda az çay içmedik. Hiçbir şeyin ne çayımın ne benim tadımı bozmasına fırsat verdirmemeye çalıştım çay içerken. Dünya kadar dert, tasa, gam isterseniz bir bardakta boğulur.

Midem kötü olduğunda anlarım aç olduğumu, ağzımın tadı bozulduğunda da iyi gelir. Yemek yediğimde mideme, üşüdüğümde ellerime, boğazım acıdığında içime hep iyi gelir. Dostlarla sohbette, yorgunluğa, uykusuzluğa, kahvaltıda simitle, yol kenarında, göl kenarında deniz kenarında da iyidir.

Dört elementin bir araya gelip meydana getirdiği en güzel karışımdır çay.

Edebi üslupla dile getirirsek nezakettir, berekettir, kültürdür, bolluktur, paylaşımdır, yokluktaki zenginlik, zenginlikteki mütevazılıktır. Eşitliktir, özgürlüktür, efendiliktir, çocukluktur, büyümüş de küçülmüşlüktür.

Kendi kendine mutluluktur, anda yoğunlaşmaktır, yalnızlıktır, misâfirliktir, yolcudur, hancıdır, hastadır.

Bu nedenle Arapçada bir ifâde vardır. “Feinneşşaye hayatün” “Çay hayattır!”

Vakitsizdir. Gündüzü-gecesi, iftarı-sahuru, molası-nöbeti, paydosu hep olandır.

“Ve oturdu mu bir masaya,

Hakkını verir çay içmenin” şeklinde kendisini bulur çay ve:

“Ateşe hakiki bir çay koyalım

Kendini unutanlardan olalım” der başka bir beytinde yedi güzel adamdan Cahit Zarifoğlu. Yudumlarken dünyanın gürültüsünü susturandır.

Veya çay en kısa şiirdir, dem tutmasını bilenlere...

Keşkeleri unutturan, umudu har ateşle besleyendir.

Benim sana verebileceğim çok bir şey yok aslında.

Çay var içersen, ben var seversen, yol var gidersen… der sevdiğine Aşık Veysel.

Bu nedenle eskimeyenlerimiz bizlere çay ve çaydanlık üzerinden tebessüm ederek tefekkür etme bâbında;

Çayın alt demliği kaynanadır, sürekli fokurdar, yerinde durmaz dikkat edilmezse taşar.

Çayın üst demliği gelindir. Alt demlik kaynadıkça üstte de harâret artar ama zamanla olgunlaşır, demlenir.

Gelinin kocası bardaktır, hem alt hem üst demlikten nasîbini alır. Biraz kaynana biraz gelin doldurur, denge çayın rengindedir.

Çocuklar çayın şekeridir, tat verir çok şeker tadı bozar.

Görümce çayın kaşığıdır, ortalığı karıştırır gider.

Kayınpeder çay tabağıdır. Çayın ne demine ne suyuna karışır. Bir kenarda oturur, arada boşaltılması gerekir.” Demek suretiyle durumumuzu teşbih sanatı ile ne güzel hikâye ederler.

1900’lü yıllara kadar çayı tanımayan ve tam bir “kahve tiryâkisi” olan vatanımda bugün çay, sudan sonra en sık tüketilen içecektir. Başımızın tacıdır. Kutsaldır ve dâhî millidir. Atmadan tutmadan özenle saklamak, demlemek ve yudumlamak gerekir.

Şâire sormuşlar, “Yüz mü güzel olmalı huy mu?”

Şâir cevap vermiş “Çayı güzel olmalı, çay önemli!”

Onun için; Yine eskimeyenlerimiz Çayı ruhuna uygun emeklerle demlemeli. Her şeyi sallayan çaya elini sürmemeli.

“Çay demleyecek kişi önce güzel bir abdest alacak. Mutfağın kapısına gelecek. 25 Estağfirullah çekecek, ibâdetten önce ehl-i irfânın yaptığı gibi.

Kalbinden niyet edecek “Niyet ettim Allah rızası için çay demlemeye” Bismillah deyip sağ ayakla mutfağa girecek.

Suyu doldururken: “Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed” diyecek. Çayı atarken Fâtıma anamızın eli olsun diyecek, ateşi yakarken, şu ateşin suyu kaynattığı gibi kalbimizi de aşkının ateşiyle pişir Ya Rabbi diye niyaz edecek.

Çayı doldururken iki kişiye ikram edilecekse, üçüncü bir boş bardak daha koyacak oraya O’da sevgili için (s.a.v.) belki gelir, gelmese de muhabbetini gönderir” diyerek çay demleme sanatını öğretirler bizlere.

Çay çok, çok önemli dostlar!

“Gelseydin bir çay içimi, sen çay dökseydin, ben de içimi…” der Sabahattin Ali…

Bir bardak çay kadar kolay aslında hayat. Suyu ısınanı demlemeye terk etmek, yeterince kararanı bardak bardak tüketmek gerek.

Gönlünde dert olanın çayı demli olur.

Neyse ki çayın demi var; hayatın gamına inat!

Selâm ve duâ ile…