Bu şiir, bir vefânın, bir duânın, bir hasretin sessiz ağıdıdır.
Müşfik bakışların gökte güneştir,
Gül yüzün, şahıdır güllerin, ana.
Ben ağlarım, sen yanarsın durmadan;
“Yavrum...” der, savrulur küllerin, ana.
Sevgiye adanmış ömrün her ânı,
Aylarca taşıdın canda bu cânı.
Sinende yaz ettin karı, boranı,
Ne yükler kaldırdı bellerin, ana.
Önce yedirirdin, kalırsa yerdin,
Beşiğimi sallar, ninni söylerdin.
Bilge sözlerinle öğütler verdin,
Bir millet büyüttü dillerin, ana.
Dertli kağnılarla mermi taşırdın,
Cepheye herkesten tez ulaşırdın.
Mermiyi sarar da kendin üşürdün,
Çile çiçeğiydin bellerin, ana.
Yerini almıştın şehit babanın,
Peşinde yürürdün kara sabanın.
Yalın ayakların, yarık tabanın
Hep toprak kokardı ellerin, ana.
Asker ettin, kavuşmayı özlerdin,
Bir derdini bin perdeye gizlerdin.
Sabah akşam yollarımı gözlerdin,
Sırdaşı olmuştun yellerin, ana.
Ocağımız kaba kaba tüterdi,
Bir odacık hepimize yeterdi.
Babamı sorardım, sözler biterdi...
Boşanıverirdi sellerin, ana.
Geçen ömür değil, sanki bir çağmış,
Başımı koyduğum koca bir dağmış.
O yüce başına karlar mı yağmış?
Nerede simsiyah tellerin, ana?
Sana ötelerden bir kutlu haber,
Cennet müjdeliyor yüce Peygamber.
Burnumda tütüyor kokun, misk-amber...
Tarife sığmıyor hâllerin, ana.
Cümleler sır yüklü, çözemiyorum,
Hakkı’yım, bu derdi yazamıyorum.
Kılavuzum gitti, yüzemiyorum...
Sensiz yabanıyım göllerin, ana.