HER KALBİN ÇARPINTISI, KENDİ ECELİNİN AYAK SESİDİR

Beyâzid-i Bestâmi, “Her kalbin çarpıntısı, kendi ecelinin ayak sesidir.” diyor.

Her ne kadar gündemde tutmak istemesek de, ölüm hayatımızın bir parçası. Bizler onu unutsak da, o bizleri hiç unutmuyor; vakti gelince kapımızı çalıyor.      

Aslında insanca ve İslâmca bir hayat sürmek ölümün korkulacak bir son olmadığını anlamamızı gerekli kılar.

Şeyh Sâdi ne güzel ifâde ediyor. “Ey insan! Doğduğun zaman sen ağlar, etrafın gülerdi; şimdi öyle bir hayat sür ki, ölünce sen gülesin de, etrafındakiler ağlayalar!”

Hani Üstad Necip Fâzıl’ın diyor ya:

“Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber.

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?

Ol dem ki perdeler kalkar perdeler iner.

Azrâil’e hoş geldin demektedir hüner.”

Peygamberimiz (s.a.s.) de dünyaya vedâ ettiğine göre ölüm, güzel bir şeydir. Çünkü o, dostu dosta kavuşturan bir köprüdür. İnsanlar ölüm ve ölüm sonrası hayatın mâhiyetini bilmediği için hayatın bu dönüm noktasını soğuk ve itici buluyor.

Cahit Sıtkı Tarancı otuz beş yaş şiirinde;

“Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.”

Dizeleri ile ne güzel ifâde etmiş ölümün zamanı belli olmayan bir anda hepimizin başına gelebileceğini, korkulacak bir şey olmadığını...

Ondan kaçamayız o bizi mutlaka gelir bulur. Yüce Allah “Her nefis ölümü tadacaktır.” (3/185) buyurarak yaratılan her canlının öleceğini açıkça bildirmektedir.

Öyleyse kaçmak yerine yapılacak en akıllıca iş onu beklemek, giderken götüreceklerimizin hazırlığını yapmak olmalı.

Montaigne’nin “Ölümün bizi nerede beklediği belli değil, iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim.” dediği gibi.

Bâzen yaşadığımız şu hayatın keşmekeş süsüne, yalanlarına kendimizi öylesine kaptırıyoruz ki, hiç ölmeyecek gibi kırıp dökmekten, ezip geçmekten çekinmiyoruz. Tâ ki, âniden gelen bir ölüm haberi ile sarsılarak kendimize geliyoruz. Haber tam yüreğimizin bam teline bası veriyor. İşte o zaman anlıyoruz, kaygılarımızın, endişelerimizin gereksiz, her şeyimizle bağlandığımız bu dünyanın yalan, değişmez gerçeğin ise ölüm olduğunu… Bu gerçeği fark ettiren elbette ölümdür. Bu yönüyle aslında ölüm, bizim için bir nimet olsa gerek. Kendimizi ölüme hazırlamamız adına, bütün gayretimizi insanlığın kurtuluşu, barış, refah kardeşliği adına çalışmaya, dünya hayatımızı bu anlamda şekillendirmeye, gidenin bir daha geri dönmeyeceğini anlamamız adına sevdiklerimizi kırmamaya, üzmemeye, onları sağlığında ihmal etmemeye hasretmeliyiz. İşte buna vesile olması yönüyle bizim için rahmet olan bir uyarıdır ölüm. Biliyoruz ki giden bir daha geri dönmüyor.

Tıpkı Yahya Kemal Beyatlı’nın Sessiz Gemi şiirinde;

“Dünyada sevilmiş ve seven nâfile bekler;

Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden.

Birçok seneler geçti; Dönen yok seferinden...” dizeleri ile ifâde edildiği gibi.

Öyleyse geride kalan sevdiklerinize zaman ayırıp, onların kıymetini sağlığında iken bilelim, aksi halde ölüm bizden önce davranabilir, biz onlara sarılmadan toprak onlara sarılır unutmayalım...

Hayırlı, bereketli ve huzurlu günler diliyorum. (https://www.diyanethaber.com.tr/her-kalbin-carpintisi-kendi-ecelinin-ayak-sesidir-makale,470.html)

Selâm ve duâ ile…