KUR’AN’DA ZİKREDİLEN MUCİZELER 3.

Konuyla ilgili önceki iki yazımızda Hz. İsa’nın mucizelerini anlatmıştık. Bu yazımızda da Hz. Mûsâ’nın mucizelerini anlatmaya çalışacağız. Hz. Mûsâ’nın mucizelerini anlatmadan önce onun hayatından kısaca bahsetmek lazımdır. Çünkü onun doğumu ve çocukluk dönemi de mucizevî bir şekilde gerçekleşmiştir. Kur'ân-ı Kerim’de en fazla zikredilen, hayatından ve mücadelesinden en fazla bahsedilen peygamber Hz. Mûsâ’dır. Hz. Mûsâ, rububiyet iddiasında bulunun, emrindeki İsrail oğullarına her türlü zulüm yapıp onları köle gibi en ağır işlerde çalıştıran, bununla da yetinmeyip erkek çocuklarını diri diri kesip öldüren, kız çocuklarını sağ bırakan Firavun’un hüküm sürdüğü Mısır’da dünyaya gelmiş, Cenâb-ı Allah’ın takdiriyle Firavun’un sarayında büyümüş ve neticede zalim Firavun’un kavmiyle birlikte Kızıl denizde boğulup helak olmalarına vesile olmuştur. Diğer bir ifadeyle bunca mucizeleri gördüğü halde kainatın Yaratıcısına ve Hz. Mûsâ’ya iman etmeyen zalim Firavun, kavmiyle birlikte denizde boğulup yok olmuşlardır. Zalimlerin akıbeti de zaten böyle olur. İmtihan sırrı gereğince Cenâb-ı Allah zalimler bir süre mühlet verir, ancak zamanı gelince de onlara hak ettikleri cezayı verir.
Firavun’un İsrail oğullarının erkek çocuklarını kesmesiyle ilgili iki farklı rivayet anlatılmaktadır. Bir rivayete göre Hz. İbrahim kendi zürriyetinden bazı insanların dünyaya gelip Mısır’da hükümran olacağını müjdelemiştir. Diğer bir rivayete göre Firavun bir gece rüyada Beytü’l-Makdis’ten bir ateş çıkıp Mısır’a geldiğini ve Mısır’da kendi kavmi olan Kıbtilerin evlerine girdiğini, İsrail oğullarını evlerine girmediğini görmüştü. Bu rüyanın anlamı şuydu: İsrail oğullarından bir çocuk dünyaya gelecek, Firavun’un saltanatı ve hükümranlığı bu çocuğun eliyle son bulacak ve bu çocuk Firavun’un helakine sebep olacaktır. Diğer bir rivayete göre Firavun bu rüyasını kâhinlere sormuş onlar bu rüyayı şöyle yorumlamıştı: İsrail oğulları arasında bir çocuk doğacak, bu çocuk senin saltanatının son bulmasına sebep olacaktır. Firavun buna karşı önlem almak maksadıyla bazı insanları görevlendirmişti. Bu kişilerin ellerinde bıçaklar vardı. Doğum yapan İsrail oğullarının kadınlarının evlerine girer, doğan çocuğa bakarlardı, şayet çocuk erkek ise onu alıp hemen boğazını keser ve atıp giderlerdi, şayet doğan kız ise kendisine dokunmadan geri dönerlerdi. Bazı rivayetlere göre her on kadın için bir kişi görevlendirilmiştir. Bu kişi hamile kadınları araştırıp çocukların kesmesiyle görevlendirilen çocuk kasaplarına haber veriyordu. 
Firavun’un bu zalim ve acımasız uygulaması farklı ayetlerde anlatılmaktadır. Bu ayetlerden biri mealen şöyledir: “Ey İsrail oğulları, sizi Firavun’un ailesinden kurtardığımız zamanı hatırlayın, onlar size en acı azabı tattırıyorlardı; erkek çocuklarınızı öldürür, kız çocuklarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunda büyük bir musibet/imtihan vardır.” (Bakara, 2/49). İbrahim Suresi, 6.  Kasas Suresi 4. Ayeti kerimelerinde de bu husus anlatılmaktadır.
Firavun’un bu zalim uygulaması birkaç yıl devam etti. Bunun üzerine tüm ağır işlerde istihdam edilen İsrail oğullarının erkekleri azalmaya başladı. Bu durumu gören Firavun’un kavmi onun yanına varıp şöyle dediler: İsrail oğullarının yaşlı erkekleri kendi eceliyle ölüyor, erkek çocuklarını da biz kesiyoruz, bu iş böyle devam ederse İsrail oğullarının erkekleri azalıp yok olacak ve bir zaman sonra biz kendi işlerimizi yapmak zorunda kalacağız. Bunun üzerine Firavun bir yıl doğan çocukları sağ bıraktı, diğer yılda doğanları kestirdi. Hz. Mûsâ’nın kardeşi Hz. Harun çocukların kesilmediği yılda dünyaya geldi. Hz. Mûsâ ise çocukların kesileceği yılda dünyaya geldi. Hz. Mûsâ’nın annesi kendisine hamile olduğu halde Cenâb-ı Allah tarafından hamile olduğu belli olmuyordu. Hz. Mûsâ’nın doğumu yaklaşınca annesi endişeye kapıldı. Bunun üzerine Cenâb-ı Allah ne yapacağı konusunda ona vahiy gönderdi. 
Konuyla ilgili ayetlerde Cenâb-ı Allah mealen şöyle buyurur: “Biz Mûsâ’nın annesine şöyle vahiy ettik: Mûsâ’yı emzir, onun (kesilmesinden) korktuğunda onu Yem’e yani Nil nehrine at, korkma ve üzülme, biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız. (Kasas, 28/7), Şüphesiz bir sefer daha sana ihsan etmiştik. Hani o zamanı hatırla ki senin annene vahiy vahiy ettik, (Ona şöyle vahiy etmiştik:) Onu bir tabuta koy, ardından onu Nil’e at, Nil onu sahile atsın, hem bana hem de ona düşman olan bir düşman onu alır ve ben kendi tarafımdan sana bir sevgi attım ve sen benin gözümün önünde yetişesin diye böyle takdir ettim. (Taha, 20/37-39.)  
Mûsâ’nın annesine vahiy ettik, ayeti kerimesi üç şekilde tefsir edilmiştir. Cumhura göre burada vahiyden maksat ilhamdır. Çünkü vahiy peygamberlere mahsustur. Hz. Mûsâ’nın annesi peygamber olmadığından vahiy almamıştır. Bu tefsire göre Cenâb-ı Allah, Hz. Mûsâ’nın annesinin kalbine şüphe etmeyecek kesin bir bilgi ilka etmiş, o da bunun gereğini yapmıştı. İkinci tefsire göre bu husus ona rüya ile bildirilmiştir. Üçüncü tefsire göre Cenâb-ı Allah hakikaten ona vahiy göndermiştir. Cenâb-ı Allah Hz. Meryem’in yanına Hz. Cebrail’i gönderdiği gibi, Hz. Mûsâ’nın annesinin yanına da insan suretinde melek göndermiş ve melek Cenâb-ı Allah’ın konuyla ilgili mesajını ona iletmiştir. Bu son tefsir daha mantıklı ve daha isabetli gözükmektedir. 
Hz. Mûsâ’ın annesi aldığı vahiy veya ilham doğrultusunda Hz. Mûsâ’yı doğurduktan sonra başını yıkadı, temizledi, onu emzirdi, akabinde bir tabut yanı sandık yaptırdı, sandığın içine deriler serdi, sandığı iyice ziftledi, Hz. Mûsâ’yı içine koydu, etrafını tekrar su kaçırmayacak şekilde ziftledi ve sandığı Nil nehrine bıraktı. Bir rivayete göre Nil’den Furavun’un sarayına bir kanal açılmıştı, sadık bu kanala girip sarayın önüne kadar gitti. Orada sarayın cariyeleri sandığı alıp saraya götürdüler. Diğer bir rivayete göre Nil sandığı sahile attı, bu sırada sarayın cariyeleri Nil’in kenarına varınca sandığı bulup aldılar, fakat korktukları için sandığı açmadılar, saraya götürüp Firavun’un eşi Hz. Asiye’ye teslim ettiler. Hz. Asiye’nin gözetiminde sandık açılınca içinde nur topu gibi son derece sevimli bir bebek (Hz. Mûsâ)’nın olduğunu gördüler. Cenâb-ı Allah Hz. Mûsâ’yı sevmiş, onun sevgisini kalplere de ilka etmişti. Hz. Mûsâ’nın gözleri ve siması oldukça tatlı idi, Hz. Asiye onu görünce son derece sevmişti. Bir rivayete göre Firavun’un kendisi de son derece Hz. Mûsâ’yı sevmişti. Diğer bir rivayete göre ise Firavun Hz. Mûsâ’nın kendi saltanatının son bulmasına sebep olan çocuk olabileceğini düşündüğünden cellatları çağırıp onu kestirmek istemiş, ancak onun eşi Hz. Asiye onu bundan vazgeçirmiştir. Bu ikinci rivayet ayetlerin zahirine daha muvafıktır.
Ayetlerde bu husus şöyle anlatılmaktadır: “Mûsâ’yı Firavun’un ailesi aldı, ancak sonuçta onlara düşman ve üzüntü sebebi oldu. Şüphesiz Firavun, Haman ve onların askerleri hata edenlerden idi. Firavun eşi ise, Bu çocuk bana ve sana göz aydınlığıdır. Onu öldürmeyin, umulur ki bize fayda verecektir veya onu evlat ediniriz, dedi… (Kasas, 28/8-9) Tefsirlerin verdiği bir malumata göre Hz. Asiye, bu çocuk hem bana hem de sana göz aydınlığıdır, deyince Firavun, senin için göz aydınlığıdır, benim için değil, dedi. Şayet böyle demeseydi, o da Hz. Musa’ya iman edip hidayete erecekti.