RÛHUMUZ AÇ!

Her çağda insanlar açlıktan yakınır; ama çoğu, rûhunun aç olduğunun farkında bile değildir. İşte bir genç bu fark edişin eşiğinde kapıdan içeri girer… O kapı, bir mescidin kapısıdır; içerisinde ise bir gönül doktoru, Şeyh Yâsir ed-Dûserî, sessizce oturmaktadır.

Şeyh Yâsir ed-Dûserî, yaşadığı olayı şöyle anlatır:

20 yıl önce başıma gelen bir olayı hâlâ unutamıyorum. O zamanlar, Kur’ân âlimlerinden Şeyh Sa’d bin Sünbül’ün yanında akşam namazından sonra kıraat-ı aşereyi okuyordum. Ben, hocamıza ders okuyan son öğrenciydim. Tam okumaya başlarken, Fetih Sûresinin 29. âyetinde geçen ve: “Yüzlerinde secde izlerini tanırsın.” ifâdesiyle tarif edilen o huzurlu, Allah rızâsına odaklı hâllerin tam tersini taşıyan bir genç içeri girdi. Yorgunluk, sıkıntı ve Allah’tan uzak olmanın izleri bâriz bir şekilde yüzünden okunuyordu. Genç, hocaya yönelerek:

— Şeyh Efendi, ben çok perişanım. Bana rahatlamam için biraz Kur’ân okumanızı istiyorum.” dedi.

Hocanın Ferâseti ve Öğretisi

Hocamız büyük bir ferâset sahibiydi. Gencin yüzüne baktı ve:

— Elbette, tabii ki okuyacağım inşâallah. Ancak şu an bir öğrencim var. O dersini bitirene kadar sen git, güzel bir abdest al, iki rekât namaz kıl ve mescidin ön tarafında da Kur’ân okumaya başla. Ben seni çağıracağım.” dedi.

Genç, hocanın dediğini yaptı. Yarım saatten fazla bir süre geçtikten sonra hoca onu çağırdı. Ben de olup bitenleri hayretler içerisinde izliyordum.

— Vallahi, genç mescide girdiğinde sahip olduğu yüzü ile abdest alıp, namaz kılıp, Kur’ân okuduktan sonraki yüzü birbiriyle tamamen farklıydı. Genç artık huzurlu, rahatlamış ve göğsü ferahlamış görünüyordu.”

Ruhun Besini: Zikir ve Kur’ân

Genç hocaya yaklaşır yaklaşmaz:

— Allah sizi hayırla mükâfatlandırsın hocam. Artık sizin okumanıza gerek kalmadı.” dedi. Hocamız hafif tebessümle sordu:

— Hayırdır, neden lüzum kalmadı evlâdım?”

Genç cevap verdi:

— Namaz kılıp Kur’ân okuduktan sonra oldukça rahatladım ve göğsüm ferahladı, içimdeki darlık gitti.”

Hocamız gence:

— Evlâdım, mescide girdiğinde ruhunun aç olduğunu fark ettim. Bu yüzden sana abdest almanı, mescidin ön tarafında namaz kılmanı ve Kur’ân okumanı söyledim. Çünkü rûh ancak Allah’ı zikrederek huzur bulabilir. Ve şu âyeti okudu: “Bunlar, îman edenler ve Allah’ı zikrederek gönülleri huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.” (Ra’d, 28) Devam etti:

— Evlâdım, sen beden ve rûh olarak yaratıldın. Bedenin topraktan yaratılmıştır ve besini de topraktan gelir. Ancak rûhun gökte yaratılmıştır ve besini de gökten gelir. Huzurlu bir hayat yaşayabilmen, ancak bedenini ve rûhunu dengeli bir şekilde beslemenle mümkün olabilir.” diyerek genci gönderdi.

Beden Açlığı ve Ruh Açlığı

Bedeni için “açız, açız” diye bağıran insanları çok duyarız; ama rûhun açlığını dillendiren bir nidâ, ne yazık ki zamâne semâlarında pek duyulmaz. Aksine insan, rûhunu doyuracak her ne varsa ondan uzak durur, ondan nefret eder, hatta ona ateş püskürür.

İnsanoğlu, bedenini doyurur ama rûhunu unutur. Oysa açlık, yalnız mideden değil, kalpten başlar. Bir lokma ekmekle doyan beden, bir âyetle de dirilir. Çünkü rûhun ekmeği Allah’ı zikretmektir. Kur’an da Allah (cc):

“Kalpler Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (Ra’d, 28)

“Kim Ben’i anmaktan yüz çevirirse, onun için sıkıntılı bir hayat vardır.” (Tâhâ, 124)

Efendimiz (s.a.v.) buyurur:

“Bedenin de rûhun da hakkı vardır. Her hakkı sahibine ver.”

“Kalpler de paslanır; onları zikrin nûru parlatır.”

Gönül Lisânıyla Rûhun Açlığı

Mevlânâ şöyle seslenir:

“Ey insan! Sen beden değilsin, ruhtan ibâretsin.

Toprakla değil, ilâhi nefesle dirilirsin.”

Yunus Emre:

“Beni bende demen, ben de değilim,

Bir ben vardır bende, benden içerû.

Beni benden alana ermez elim,

Kim kadem basa Sultandan içerû.”

Hz. Ali der ki: “Rûhunu doyurmazsan, bedeninle ne kadar yaşarsan yaşa, aslında açlıktan ölürsün.”

Âsâr-ı Gönül de der ki:

“…Rûh, ne gıdayla ne dünyayla doyar. Rûhun açlığı, kalbin susuzluğudur.

İnsan, Kur’ân’la beslenmedikçe eksiktir. Zîrâ beden toprağa âittir; ruh göğe…

Rûhun ekmeği zikir, suyu secdedir. Rûhunu doyurmak, kalbini diriltmektir.

Beden doyunca secdeye varır, ruh doyunca kalp şükre durur.

Beden seni dünyaya bağlar, rûh ise Rahmân’a yaklaştırır.

Toprak bedeni alır, Rahmân ise rûhu çağırır...”

Elbette anlayana, anlamak isteyene…

Hâsıl-ı Kelâm!

“Ölenler Ölümü Bilmez, Ölüm Kalanların Hikâyesidir. Yol Elif İse, Yön Bellidir... Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar... Söz Meclise, Kıssa Herkese… Söz Uzar, Kesmek Gerektir Vesselâm!”

Âsâr-ı Gönül’den selâm ve duâ ile...