“Daha iyisi varken neden tek kişiye bağlı kalayım?” diyenlerin sesi, vefâkâr gönüllerin fısıltısını bastırır oldu.
Oysa sadâkat, insanın içini süsleyen en asil kıyâfettir.
İşte bir adam, bir kadın ve ibretlik bir cümle...
Bize sadâkatin ne olmadığını öğretecek bir kıssa...
Adam çarşıda güzel bir kadın görür. Kadının güzelliğinden çok etkilenir. Kadının güzelliği aklını aklını baiından aldığında, farkına varmadan peşinden yürümeye başlar. Kadın durumu fark edince durur ve adama:
— Beyefendi beni neden tâkip ediyorsun?” diye sorar. Adam ise biraz çekingen bir tavırla:
— Hanımefendi! Güzelliğinizden çok etkilendim. Sizinle evlenmek istiyorum!” diye cevap verir. Kadın:
— Emin misiniz benimle evlenmek istediğinizden?” der. Adam:
— Evet, emînim. Ölene kadar da sana sadık kalırım. Seni çok sever, mutlu ederim.” der. Kadın:
— Siz benim güzelliğimden etkilendiğinizi söylediniz. Ama siz bir de benim kız kardeşimi görseniz, o benden çok daha güzel. Bak, şimdi karşı taraftan geliyor.” der. Adam hemen başını kadının gösterdiği yöne çevirir. Bakar gelen giden kimse yok. Geri kadına döndüğünde ise kadın Ziyâ Paşa’nın şu sözünü hatırlatır:
“Sirkât çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı,
Nâmus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı…” (Hırsızlık çoğalıp sadâkat sözü moda hâline geldi, nâmusu bitirdik, hamiyet yeni çıktı.) ve:
— Bir dakika öncesi ölene kadar bana sâdık kalacağını söylemiştin. Ama başka bir güzel kadın için hemen başını çevirdin. Senin aradığın güzellik, benim aradığım ise sadâkattir. Var git şimdi işine be adam... Senin sadâkat dediğin, yalnızca bakışını güzelliğe sabitlemekmiş; benim aradığım ise, kalbin yönelmesidir. Yolun açık olsun…” der.
Evlilik namaz gibidir; bir kez niyet edildi mi, sağa sola bakılmaz...
Bu hakîkat kadın içinde, erkek içinde geçerlidir.
Sağa sola bakılmaya başlandı mı, o evlilikten sadâkat beklenmez.
Sevgi ve ilgi ölür.
Kâinâtın Efendisi; “Sadâkatten/doğruluktan ayrılmayın. Çünkü sadâkat/doğruluk (insanı) iyiliğe, iyilik de cennete götürür…” buyurmaktadır.
Mutlu bir âile, sevgiyle yeşerir; saygıyla büyür, sabırla devam eder, sorumlulukla güçlenir ve sadâkatle ebedîleşir. Âile fertlerinin huzuru ve mutluluğu açısından bu sayılanlardan her birinin önemi olmakla birlikte sadâkatin daha mühim bir konumu bulunmaktadır. Çünkü sadâkat olmadığında, diğer değerlerin de anlamı zayıflar. Sevgi güçlü olabilir, fakat sadâkat olmadığında ihanet, hem sevgiyi hem de saygıyı yok eder. Dolayısıyla mutlu bir âile için olmazsa olmazların başında şüphesiz ki sadâkat gelmektedir.
Sadâkat kelimesi, sözlükte “kizb”in (yalan) zıddı olan “sıdk” (doğruluk, dürüstlük) kökünden türemiş olup hem kendimize hem Rabbimize hem de sevdiklerimize içten bağlılığımızı ifâde etmektedir. Evlilik özelinde söylenecek olursa; tarafların nikâh ânında birbirlerine verdikleri söze ve evlilik sözleşmesine sâdık kalmasıdır. Zîra nikâh, bir akit olduğu gibi aynı zamanda bir ahittir. İşte sadâkat, bu ahde zarar verecek her türlü davranıştan uzak durmaktır. Sadâkat, ihanet etmemekle sınırlı değil; eşinin gönlünü yaralayacak her tavırdan yüz çevirmektir.
Esasında sadâkat, sâdece evlilik süreciyle sınırlı olmayıp hayâtın tüm aşamalarında olması gereken bir yaşam biçimidir. Sadâkat, “Birileri görür ve duyarsa mahcup olurum; ayıp olur.” diye takınılacak bir tavır da değildir; sadâkat, “Rabbime karşı mahcûp olurum.” diye düşünerek her türlü yanlış tutum ve davranıştan uzak durmaktır. Bu yönüyle sadâkat, ihsan mertebelerinden bir mertebedir. Hâsılı sadâkat, insanın hem dünyada hem de âhirette yüzünün ak olmasını sağlayacak ve kişiyi cennete ulaştıracak önemli bir haslettir. (yayin.diyanet.gov.tr)
Üstad Necip Fâzıl:
“Sadâkat tek kalıp bir elbiseydi...
Kimine bol geldi, kimine dar geldi...
Dürüstlük, çok beyazdı...
Temiz tutamam deyip kimse almadı...
Velhâsıl insanoğlu çıplak kaldı...
Ar, edep ve hayâ sığınacak bir beden aradı...
İşte Aşk, bütün kusurları bir ten olup kapattı...
Aşk’a bir vefâ borcu kaldı onu da Allah için sevenler aldı!” der.
Âsâr-ı Gönül de der ki:
“Sadâkat, sadece bir kelime değil, bir yaşam biçimidir. İnsan, her anında kendi içindeki doğruluğu ve bağlılığı test eder. Güzellik, geçici bir arzu olabilir, fakat sadâkat, insanın ruhunda kök salan bir erdemdir. Bir anlık çekişme ya da hevesle tüm değerler çözülebilir. Ancak gerçek sadâkat, kişinin kalbinde her zaman barınan ve hiçbir dış etkenle sarsılmayan bir sadık olma hâlidir. Bir insan sadık olduğu zaman, sadece kelimelerde değil, eylemlerinde de sadık kalmalıdır. Bu hikâye, sadâkatin sâdece sözde değil, tüm hayatın her alanında yaşanması gerektiğini hatırlatır.
Güzellik gözde geçicidir; sadâkat ise gönülde kalıcıdır.
Sadâkat, gönlün en sessiz yeminidir; duyulmaz ama hissedilir. Bir ömür boyu taşınan en ağır ama en asil emânettir.”
Elbette anlayana… Anlamak isteyene…
Hâsıl-ı Kelâm:
“Ölenler Ölümü Bilmez, Ölüm Kalanların Hikâyesidir. Yol Elif İse, Yön Bellidir... Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar... Söz meclise, kıssa herkese… Söz uzar, kesmek gerektir vesselâm!”
Âsâr-ı Gönül’den selâm ve duâ ile…