ŞARHOŞ!

Şehirlerin birinde kural tanımaz bir genç vardır. Kötü ahlaklı bu gence kimse söz geçiremez. Ne babasının öğütlerini dinler ne de gözü yaşlı anasını. Dur durak bilmez, günâh sevap tanımaz. Kimseye acımaz, kimsenin gözünün yaşına bakmaz. Bu sebeple insanlar ondan korktuklarından kimse bulaşmak istemez. Bir gün bu delikanlı sarhoş bir hâlde camiye gelir. O sırada camide ehl-i irfandan biri sohbet etmektedir, halktan bir kısım da bu ârifin etrâfında toplanmış onu dinlemektedir. Gencin böyle sarhoş bir şekilde camiye gelmesine çok kızarlar fakat hiç kimse bu yanlış davranış hakkında bir şey söyleyemez. Gencin kendilerine musallat olmasından, zarar vermesinden korkarlar. Bu yüzden bu nâhoş durumu görmez duymaz gibi davranırlar. Fakat sonunda orada bulunanlardan birisi dayanamaz ve:

“Aynaya bakmak yerine başkalarına kulp takarsan olmaz.

            Kusuru elde görüp hep özünü aklarsan, ferâset seni bulmaz.

Kusuru olan kendini değil eli açık eder.

Yılan, kendim eğri değilim, deliğim eğri der…” düsturlarını aklından dâhi geçirmeden kendilerine sohbet eden zâta:

▬ Ey muhabbetiyle gönül telimizi titreten, bizi derin düşüncelere salan muhterem, sizden bir ricâmız var. Gencin yaptığı bu saygısızlığa karşı biz çâresiz kalıyoruz. Ne dilimizle bir şey söyleyebiliyoruz ne elimizle engel olabiliyoruz. En iyisi siz bu saygısız için bir bedduâ etsenizde bu belâdan hepimiz kurtulsak. Çünkü ehl-i irfânın duâsı makbul olur.” diyerek bedduâ etmesini ister delikanlıya. Bu sözler üzerine;

“Ne mal iledir ne sal iledir.

            Beyim, ululuk kemâl iledir…” prensibi gereği o zât-ı muhterem:

▬ Ey yüceler yücesi Allah’ım cc﴿, bu delikanlı şu an çok mutlu, çok neşeli. Bundan sonraki zamanlarda da sen onun keyfini bozma Ya Rabbi!” diye duâ eder. Bu sözler üzerine orada bulunan halk şaşırır ve:

▬ Hocam, niçin böyle duâ ediyorsunuz? Bu genç şehirde yaşayan herkese kötülük yapar, herkesi canından bezdirdi. Fakat siz Allah’tan cc﴿, onun için iyi dilekte bulunuyorsunuz. Niçin böyle yaptınız?” dediklerinde o zât: Allah yardım ederse kuluna, her iş gider yoluna veya:

“Hafif düşünceler, hafif yârenliklere yelken açar.

            Olumsuz konuşmalar etrâfa koku saçar…” kelâmlarında zikredildiği gibi olumsuzluk yerine müsbet duâ eder sarhoşa. Soruyu soranlara döner ve:

▬ Ey ahâli! Benim biraz önce Allah’ın cc﴿, onu affetmesini istedim ama çok ince bir anlam da kattım sözüme. Kişi içki içmekle bir anlık geçici bir lezzet alır lâkin devamında hem bu dünyada hem âhirette ızdırap duyar. Günâhlarından bir daha yapmamak üzere tövbe eden insan, kötülükleri terk eder ve böylelikle cennete gider. Ancak tövbe edip kötülükleri terk ederek sonsuza kadar mutlu yaşar. Bu duâ ile işte bunu kastettim.” diye cevap verir. “Otuz iki dişten çıkan, otuz iki mahalleye yayılır.” Atasözünün ifâde ettiği gibi o zâtın söyledikleri kulağına gelir delikanlının. Bulunduğu bu kötü duruma rağmen kendisine böyle hayır duâda bulunulmasından çok etkilenir ve ağlamaya başlar. Gözlerinden yaşlar akarken gönülden tövbe eder; gözyaşlarıyla kalbini de temizlenir. Belki de sevgiye, merhamete, bir çift güzel söze muhtaçtır bu delikanlı; ondandır bunca isyânı. Daha önce işlediği günâhları terk eder, kendini ibâdete verir. Hâlbuki daha önceden başkalarının ona verdiği öğütleri dinlemez, bildiğini okuyan biridir. Fakat bu duâ onu çok derinden derinden etkiler.

Bu nedenle olumlu duâ bizim umut kaynağımızdır; bir şeyleri değiştirebileceğimize olan inancımızı diri tutar ve destekler. Müslümanın çâresiz olduğu, elinden bir şey gelmediği zaman yoktur. Çünkü o, en sıkıntılı anlarında el açar ve Rabbine sığınır. “Ol deyince her şeyi bir anda olduran,’ ‘Kudret Sahibi’ne müracaat eder. İşte bu sebepten yalnız değildir, güçsüz değildir Müslüman. Hayır duâsıyla, Allah’ın cc﴿, yardımıyla pek çok şeyi değiştirebilir. Yeter ki ihlaslı bir gönülle, hâlis bir niyetle açılsın elleri.

Murat PADAK’ın dediği gibi; Bâzen de sevdiklerine dâhi el uzatmazsın. Hâbil’in yaptığı gibi. Bizzat Rabbimiz tarafından Mâide Sûresinde adağı kabul edilen Hâbil’in: “Allah sadece müttakîlerin adağını kabul eder. Beni öldürmek için elini bana kaldırsan bile ben seni öldürmek için elimi sana kaldırmayacağım. Çünkü ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” dediği anlatılır.

Bâzen sana dil uzatana dil uzatmazsın. Bâzen sana el uzatana el uzatmazsın. Haklısındır ama hakkını almak istemezsin. Hakkını almadın diye kınanırsın ama sen bunu yalnızca Allah için yaparsın.

Bâzen önünü keserler ama sen kimsenin önünü kesmezsin. Bâzen işinden ederler ama sen kimseyi işinden etmezsin. Bâzen aleyhine konuşurlar ama sen kimsenin aleyhine konuşmazsın. Büyüksündür. Küçük şeylerle meşgul olmazsın.

Allah senin yanında olduktan sonra kimin karşında olduğunun önemi yoktur. Allah senin çalışmanı kabul ettikten sonra başkalarının çalışmalarına kafayı takmazsın. Sen önüne bak. Önüne bakan ilerler, arkaya bakan ise geride kalır.

Bâzı kardeşlerini sen de affet. Onlar el uzatsa da sen uzatma. Onlar vursa da sen vurma. Uzaklaş, git ama onlarla onlar gibi olma. Sen olmaya devam et...

Ne diyordu Karacaoğlan:

Dokunur hatıra kendisin bilmez,

Asilzâdelerden hiç kemlik gelmez!

Sen iyilik et de o zâyi olmaz,

Darılıp da başa kakıcı olma!

Hâsılı; “Kusursuz insan neredeyse imkânsız, bu böyle biline.

            İnsan, noksanları ile insandır, hataları ile kabul edile...

UNUTMAYIN! “Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar. . .” Vesselam…

            Selâm ve duâ ile…