SOPA YEDİKÇE BÜYÜYENLER!

“Dert, insanı duâ eden hâline getirir. Kötülük bazen hayra vesile olur.”

Hayat, kimi zaman en sert darbeleriyle insanı olgunlaştırır. Kimileri bu darbeleri şikâyetle karşılar, kimileri ise şükürle…

Kürsüye çıkan Vâiz Efendi, her seferinde alışılmadık bir duâ eder: Yol kesenlere, zâlimlere, bozgunculara, Müslümanları alaya alanlara ve bütün küffâr için…

— Ey Rabbim! Kötülere, zâlimlere ve bozgunculara; Müslümanları alaya alanlara, manastır ehline ve bütün kâfirlere merhamet et.”

Ancak iyilere hiç duâ etmez. Cemaat şaşkınlıkla sorar:

— Hoca Efendi, bu ne biçim duâdır? Sapıklara duâ mı edilir? Bu duâ kabul olunmaz!”

Vâiz Efendi’nin cevabı, duânın ne olduğunu ve kime neden edildiğini sorgulatır. Zira bazen en büyük hayır, en sert kötülüğün içinden doğar.

Sokrates’in Sessizliği: Zarâfet Bir Cevaptır

Hani Sokrates bir adam tarafından saldırıya uğrar. Kaba ve medeniyetsiz adam, çirkin bir kavga diliyle muhâtabını âdeta tokatlar. Bugün de aynı tavırları sergileyenler az değildir. Fikrini ifâde edemeyenler, çoğu zaman öfkeye sığınır.

Bunca edepsizliğe rağmen Sokrates ne yapar? Hiçbir şey! Bağırmaz, cevap vermez, susar. Öğrencileri bu tavrı sorunca şöyle der:

— Eşek tekme atsa, onu mahkemeye götürür müyüm?”

Sokrates, akıllı bir insanın asla bir aptalın seviyesine inmemesi gerektiğini öğretir. Bâzen sessizlik, en zarif cevaptır. “Zerâfet” kelimesinin Latince’de ışık anlamına gelen “elektro” kökünden gelmesi tesâdüf değildir. Zarif insan, marka giysi giyen değil; ne zaman konuşacağını, ne zaman susacağını bilendir.

Dostoyevski de der ki:

“İnsan, hayatın farkındalığına ve anlayışına tamamen ulaştığında, ya sonsuza kadar sessizlik içinde yaşar ya da her şeye karşı bir isyancı olur.”

Vâiz Efendi’nin Cevabı: Kötülükten Hayra

Vâiz Efendi, hafif bir tebessümle cevap verir cemaate:

— Efendiler! Ben onlardan çok iyilik gördüm. Bu yüzden onlara duâ ediyorum. O kadar zulüm ve işkence ettiler ki, beni kötülükten hayra sevk ettiler. Dünyaya ne zaman yöneldimse, onlar tarafından darp edildim. Bu yüzden kurtuluşuma vesile oldukları için onlara duâ etmek boynumun borcu oldu.”

Belâ, Temizlenmenin İlacıdır!

Kul, gece gündüz Hakk’a ağlayıp yakarır; derdinden dolayı yüzlerce şikâyette bulunur. Cenâb-ı Hakk ise ona şöyle seslenir:

“Ey bîçâre! Dert ve mihnet seni doğru yola çıkarır. Ey kusurlarla dolu olan! Şikâyetini, seni bizden uzaklaştıran nimetlerden et!”

Bu sebeple peygamberler cevr-ü cefâya uğramış, halktan daha çok meşakkat çekmişlerdir. Bu yüzden canları da diğer canlardan daha temiz, daha üstündür. Başkaları, onların çektiğini çekemez.

Mevlânâ bu hikâyeyi naklettikten sonra şu temel ahlâkî öğretiyi zikreder:

“Bakınız, kul yarasından dolayı Allah’a yalvarır. Allah: ‘Sonunda dertlerin seni duâ eden bir kişi hâline getirdi!’ buyurur.”

Necip Fâzıl da der ki:

“Ey düşmanım, sen benim ifâdem ve hızımsın,

Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lâzımsın.”

Gerçekte her düşman, nefis için birer ilaç; faydalı ve ferahlandırıcı bir kimyadır. Çünkü o düşmandan dolayı Allah’ın lütfuna mürâcaat edersin. Hakîkatte dostların seni ilâhî huzurdan uzaklaştıranlardır.

Sopa Yedikçe Büyüyenler!

Bilirsiniz, porsuk gibi bazı canlılar sopa yedikçe semizleşir. Mü’min kişi de tam porsuk gibidir; sopa yedikçe mânen şişmanlar. Bu yüzdendir ki, peygamberlerin zahmet ve sıkıntıları bütün insanlarınkinden fazladır.

Deri de ilaç ile belâ ve işkence çeker. Eğer ilaç sürülmezse, deri kokmaya başlar. Bil ki insan, tabaklanmamış deri gibidir; rutubetle ağırlaşır, çirkinleşir. Temiz olması için acı ilaçları sürmelisin. Eğer buna gücün yetmezse ve Allah senin irâden dışında sana belâ verirse, râzı ol. Zîra dostun belâsının amacı seni temizlemektir.

Kişi, başına gelen belâyı sefâ görürse, belâ tatlılaşır. Mağlubiyetin içinde zaferi görebilen, gerçek kazanan olur.

Bu nedenle derdim var diyenler üstâd Necip Fâzıl der ki:

“Sanma ki dert, yalnızca sende var,

Sendeki derdi nimet sayanlar da var!”

Âsâr-ı Gönül Der Ki:

“Kötülük, sabrın aynasıdır.

Duâ, belânın cevabıdır.

Her diken, bir gülün habercisidir.

Her düşman, bir duâya vesiledir.

Affetmek, yükü hafifletir;

Duâ etmek, kalbi yüceltir.

Kötülere duâ eden, kendini arındırır.”

Elbette anlayana, anlamak isteyene…

Hâsıl-ı Kelâm!

“Ölenler Ölümü Bilmez, Ölüm Kalanların Hikâyesidir. Yol Elif İse, Yön Bellidir... Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar... Söz Meclise, Kıssa Herkese… Söz Uzar, Kesmek Gerektir Vesselâm!”

Âsâr-ı Gönül’den selâm ve duâ ile...