YARISI AYIP, YARISI KAYIP!

İnsan, kusurla yoğrulmuş bir varlıktır. Yarısı ayıptan, yarısı kayıptan… Ne zaman bir başkasının hatasını görür, dile getiririz; işte o anda kendi sınavımız başlar. Çünkü kusur söylemek, sadece bir tespit değil, aynı zamanda bir niyetin ve üslûbun imtihânıdır.

Bu yazıda, bir mescitte yaşanan ibretlik bir kıssadan yola çıkarak, kusur aramakla kusur örtmek arasındaki ince çizgiyi birlikte keşfedeceğiz. Zîra bâzen bir kelime, bir bakış, bir niyet; hem ibâdeti bozar, hem kalbi incitir, hem de gönülleri uzaklaştırır.

Dört Hintli, huşû içinde namaz kılmak üzere bir mescide girer. Niyet edip tekbir alırlar. O sırada Müezzin Efendi içeri girer. İçlerinden biri gayri ihtiyâri sorar:

— Müezzin Efendi! Ezan okundu mu acaba? Yoksa daha vakit var mı?”

İkinci Hintli, namazda olduğu halde ona ihtarda bulunur:

— Sus be kardeşim; namazda konuşulmaz ki. Bak konuştun, namazın da bozuldu!” der.

Üçüncü kişi de dayanamaz:

— Be zavallı kardeşim, sen kendine bak! Ona kızma, sen de namazda konuştun. Öğüdü önce kendine ver.” der.

Dördüncü ise kendini temize çıkararak şöyle der:

— Hamdolsun, ben konuşmadım!”

Ancak o da konuştuğu için namazı bozulur. Böylece hepsinin de namazı geçersiz olur.

Kusur Söylemekle Kusur Sahibi Olmak!

Başkalarının ayıbını söyleyen, çoğu zaman daha büyük hataya düşer. Bir kimse başkasının kusurunu dillendirirse, farkında olmadan o kusuru kendi hânesine yazmış olur. Çünkü insan:

“Yarısı ayıptan, yarısı kayıptan oluşur.”

Bu yüzden başkalarının değil, kendi eksiklerimizin farkında olmalıyız. Yarayı ayıplamak değil, ona merhem koymak gerekir.

Hayatın Her Anı Allâh’ın Huzurudur!

Mevlânâ der ki:

“Benim tekkem âlem, medresem dünyadır.”

İnsan, sokakta da işte de evinde de Rabbinin huzurundadır. Bu kıssadaki dört kişi, bir başkasının kusurunu görüp dile getirince, kendileri de aynı hataya düşmüşlerdir. Dördüncü kişi şükrettiğini zannederken bile konuşarak namazını bozmuştur.

Yanlışı Söylemek Gerekir, Peki Ya Nasıl?

Bir hata ile karşılaştığımızda susmak her zaman çözüm olmayabilir. Ancak hatayı düzeltirken yöntem ve üslup çok önemlidir. Hataları örtmek demek, onları inkâr etmek değildir. Doğru zamanda, doğru üslupla, kalp kırmadan dile getirmek gerekir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) insanların hatalarını yüzlerine vurmaz, isim vermeden genel ifâdelerle uyarırdı. Çünkü: “Hayâ duygusu zedelenirse, insan alenen kötülük işlemeye başlar.”

Kınamak Yerine Anlayış Gerek!

Nefis, kendini temize çıkarmak için başkalarını kınama yoluna gidebilir. Ancak Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurur: “Müslümanlara ezâ vermeyin, onları kınamayın, kusurlarını araştırmayın. Kim kardeşinin kusurunu araştırırsa, Allah da onun kusurunu araştırır. Allah kimin kusurunu araştırırsa, onu evinin içinde bile olsa rezil eder.”

Güzel Bakış, Güzel Sonuç!

Cengiz Numanoğlu der ki:

“Herkeste bir kusur, arar bulursun.

Cehenneme, hüküm keser durursun.

Cennet kapısına, kilit vurursun,

Cennet O’nun… Kilit senin neyine?”

Sadi Şirâzi ise şöyle der:

“Gül, dikenle berâber bulunur. Senin dikenle ne işin var? Gülü demet yapmaya bak…”

İnsan neyi ararsa onu bulur. Kusur görmek isteyen kusur bulur, güzeli arayan ise güzelliğe ulaşır. Gönül gözüyle bakanlar dikenin ardındaki gülü seçer.

O hâlde, kusur görmektense anlayışla yaklaşmak, hem kalbi hem de kulluğu korur.

Affet ki Affedilesin!

Rabbimiz, kusurlarımıza rağmen bizi terk etmez. Çünkü hakîki dost, kusurlarıyla birlikte sever insanı. Biz de öyle olmalıyız. Mevlânâ der ki: “Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun. Kusuru örtmeyi mârifet edin! İşte o zaman kusursuz olursun.”

Âsâr-ı Gönül de der ki:

“Kusur aramak kolaydır, örten ise yücelir.

Gönül neyle dolarsa, göz onu görür.

Niyet berraksa, bakış da berrak olur.

Kusuru değil, güzelliği gören göz, kalbin aynasıdır.

Dikeni değil, gülü görebilmek için niyeti berrak tutmalı.

Affet ki affedilesin, ört ki örtülesin.”

Elbette anlayana, anlamak isteyene…

Hâsıl-ı Kelâm!

“Ölenler Ölümü Bilmez, Ölüm Kalanların Hikâyesidir. Yol Elif İse, Yön Bellidir... Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar... Söz Meclise, Kıssa Herkese… Söz Uzar, Kesmek Gerektir Vesselâm!”

Âsâr-ı Gönül’den selâm ve duâ ile...