İslâm’ın güzelliğine ve hayat felsefesine inanmayan bir sabun îmâlatçısı muhabbet ettiği cami görevlisine:

▬ Hoca Efendi! Sizin anlattığınız dînin dünyaya bir faydası, etkisi yok ki! Eğer faydası olsa ve insanlara yarar getirseydi, aradan geçen bunca zamana rağmen hâlâ kötülük ve kötü insanlar bu dünyada kalır mıydı?” der kendi anlayışı ve meşrebince. Hoca Efendi, sabuncunun yüzüne acı acı bakar ve küçük bir tebessümden sonra:

▬ Muhterem! Görünen ve anlaşılan o ki; senin yaptığın sabunlar da bir işe yaramıyor. Zîrâ bir işe yarasa, insana faydası olsa ortalıkta hâlâ kir ve pislik adına bir şey kalır mıydı?” der. Cevaba afallayan sabuncu:

▬ Ama Hoca Efendi! Adamlar sabunu bilmiyor ve kullanmıyorlarsa benim suçum ne?” der ve kendince itiraz eder. Hoca Efendi, taşı tam gediğine koyuverir de:

▬ Pekî, insanlar Allah’ın koyduğu kuralları duymuyor, duymak istemiyor, takmıyor ve  nebevî tavsiyeleri hayatına, evine, ticâretine, okuluna, sokağına, düğününe, âile hayatına vs. almıyor ve dinin getirdiklerine uymuyorlarsa dinin suçu ne? Eğer dinin kuralları uygulanırsa ve her alanda dîne uygun bir hayat yaşanırsa tüm dünyaya iyilik ve düzen gelir.” deyiverir kendi suçunu, hatâsını, noksanını, günâhını dine yüklemeye çalışan iz’ansızlara.

Yarın hakîkatle karşılaştığımız zaman Rabbimiz Celle Celâluhû Zümer Sûresi’nin 73. âyet-i celîlesinde: “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk edilir, oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara: Selâm size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya derler.” buyurur gönderdiği dine inananlara. Dünyada iken, her yaptığı, ettiği işlerin, söylediği sözlerin hesâbını bir gün muhakkak Rabbinin huzûrunda bir bir vereceğine inanarak yaşayanlar; “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kâf, 30) âyeti mûcibince, ağzından çıkan her sözü kaydeden bir bekçi, bir muhâfız melek olduğu bilinciyle davranan ve yaşayanlar için Rabbimiz cennetlerin kapılarını ardına kadar açmıştır. Allâh (c.c.) hesâbı verilebilecek, hesâbını verebileceğimiz sorumlu, şuurlu, izzetli ve rızâ-i ilâhî istikâmetinde bir hayatı yaşayabilmeyi bütün mü’min kullarına nasîp eylesin.

Yine Kur’an; muttâkî olanların, takvâ sahibi, Allah’tan hakkıyla korkarak ve O’nu gereği gibi severek yaşayanların gruplar hâlinde cennetlere sevk edileceğinden bahseder. Tanıdığımız bir cümle ile; “Size selâm olsun!” diye karşılanacağımızı, “Ne güzel yaşadınız siz, ağzınızdan yalan bir söz çıkmadı, ellerinizden kimse zarar görmedi, dilinizden kimse incinmedi, ne güzel ahlâklı insanlar idiniz, ne dürüst tüccarlar, sanatkârlar idiniz, ne ahlâklı, izzetli işveren, işçi, patron ve emekçiler idiniz, vaktine, saatine dikkatli memurlar idiniz, dersine değil dakikalar, sâniyeler gecikmeyen öğretmenlerdiniz, vazîfesini bîhakkın edâ eden hocalar idiniz, siz ne güzel insanlar idiniz… Girin”, “fedhulûhâ hâlidîn!” Ebediyyen, temelli kalmak ve bir daha aslâ çıkmamak üzere sizin için hazırladığımız cennetlere” diye meleklerin sesleneceğini bize anlatır.

Zümer Sûresi’nin 71. âyet-i celîlesinde Rabbimiz küfredenleri de anlatır ve; “O küfredenler, bölükler hâlinde cehenneme sürülür. Nihâyet oraya geldikleri zaman kapıları açılır bekçileri onlara: Size içinizden Rabbinizin âyetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi? derler. “Evet, geldi” derler ama azap sözü kâfirlerin üzerine hak olmuştur.” İşte bunlar için; “Onlara: İçinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin; kibirlenenlerin yeri ne kötü! Denilir!” buyurur. Üstad Necip Fâzıl ne güzel anlatır hesâbı: “Evdeki hesap çarşıya uymazken, âhiret hesâbımızın vay hâline!” diye.

Nisâ Sûresi 150-152. Âyeti kerimesinde de Rabbimiz kâfirleri biz 21. Yüzyıl insanına bakın: “Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyenler, “Bir kısmına inanırız ama bir kısmına inanmayız” diyenler ve bunlar arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu, işte gerçek kâfirler bunlardır ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” diye ne güzel tasvir eder.

Hemen ardından işte şu yukarıda zikrettiğimiz Zümer Sûresi’nin 73. âyetinde Rabbimiz cennet ehlini anlatmaya devamla cennet ehli mü’minlerin; “Onlar: Bize verdiği sözde sâdık olan ve bizi, dilediğimiz yerinde oturacağımız bu cennet yurduna vâris kılan Allah’a hamdolsun. İyi amelde bulunanların mükâfatı ne güzelmiş! derler.” tarzındaki şâhitliğini, itirâfını beyân buyurur. Rabbimiz, meleklerin cennetin kapısında mü’minleri karşılayıp da “Sizler ne güzel insanlardınız ne güzel yaşadınız, artık sizler için hazırlanmış olan bu cennetlere dilediğiniz kapıdan girin, selâm olsun size.” diyecekleri muttakî bir hayatı yaşamayı bizlere nasîb eylesin. (Bizi Kim Beğenecek) Merhum Cengiz Numanoğlu’da şiirinde:

Ey insan! Yaşıyorken, hem de Kur’ân çağında;

Çırpınıp duruyorsun, cehâlet batağında.

Kalbin katı... Gözün kör... Başın kibir dağında.

Kur’ân sana gel diyor, bak bendedir adresin,

Ey eşref-i mahlûkat!.. Daha Kur’ân ne desin!..” ne güzel sesleniyor bizlere… Vesselam...

HÂSIL-I KELÂM! “Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar. . .”

            Selâm ve duâ ile…