Tarih geçmişten geleceğe kesintisiz bir süreçtir. Geçmişe bakan yönüyle insanoğlunun hafızası geleceğe açılan yönüyle onun muhayyilesidir. Milletler tarihten ibârettir denilir. Tarihten ayrı düşen milletler uzun süre varlıklarını koruyamaz. Bu yüzden tarihe yön veren şahsiyetler kendi kaderlerinden çok milletlerinin kaderini yaşar ve yaşatır. Tarihin kahramanları milletin ruhunu inanç ve dünya görüşünü bütün zamanlar boyunca hayata taşır. Döneminde barışı temsil etmişse bütün zamanlarda ve coğrafyalarda yine onu temsil eder. Kur’ân’ın peygamberlerin kıssalarını bize takdimi bize böyle bir espriyi, ibret alınan ve öğüt veren yaşantı esprisini içerir.

Milletimizin Müslüman olarak yaşadığı topraklarda edindiği bilgi ve tecrübe onu insanlık sahnesinde emsalsiz bir konuma çıkarmıştır. Barışın, güvenliğin, hoşgörünün adâletin egemen olduğu bir kültür atmosferi içinde çağına ve diğer milletlere ışık tutmuştur. Biliyoruz ki büyük milletler camiasının saygın bir üyesi olmanın yolu daha önce tarihine sahip çıkmaktan ondan ders çıkarmaktan ve millet olmak kaderine tutunmaktan geçmektedir.

Her yükselişin bir düşüşü her çıkışın bir inişi vardır. Bu sözün doğruluğu hem insanlar için hem de devletler için birçok kez sınanmıştır. Tarihimizin her sayfası, her dönemi ders çıkarılacak kadar önemlidir. Ama bazı sayfalar vardır ki, onların önemi anlatmakla bitmez. Her yeri geldiğinde onları hatırlamak bizim için yalnızca ders değildir borçtur. İşte bunlardan biri Çanakkale’dir. “Ya kanlı bir ölüm, ya şanlı bir yaşama.” Çanakkale; bizler için 250 km2 savaş alanlarında m2’ye iki genç bedenin düştüğü ortalama günde bin şehit verip 1 m2 toprağın 5 litre kanla sulandığı m2’ye yedi bin merminin ölüm saçtığı yer olduğu için kutsaldır. Edremitli Mehmet Çavuş, Niğdeli Ali, Hasan Mevsuf, Binbaşı Lütfi, Cevat Paşa, Seyit Onbaşı, Binbaşı Nazmi, Hasan Ethem, Mustafa Kemal, Astsubay Mucip, Üsteğmen Zâhit ve daha nicelerinin destan yazdığı yerdir.

 Çanakkale savaşı biz Türkler için hiçbir zaman sıradan bir savunma savaşı olarak görülmemiştir. Çanakkale bir milletin yok olma tehlikesine karşı bir haykırıştır. Tarihi bir olayı anlamak için o olayın doğduğu şartları da bilmek gerekir. Evet, Çanakkale bütün Türk milletinin alması gereken derslerin bulunduğu büyük bir imtihandır. Çanakkale, atalarımızla gurur duymaya hakkımızın olduğunun en büyük dillerinden biridir.

Çanakkale, fen ve teknolojinin îman ve itaate yenildiği yerdir.

Çanakkale bir milletin var veya yok oluş mücâdelesidir.

Çanakkale, yenilmeyeceğim diye büyük konuşanların yenilgiyi tattı yerdir.

Şühedâ beldesi nur ülkesi cennet vatanım

Şanlı mâzisini andıkça kabarmakta kanım ﴾Ali Ulvi KURUCU﴿

Mehmetçiğin güzelliklerinin kaynağı yüreğindeki îmandı. Sahibinin güzelliklerine sahipti. Gönlü güzeller güzelindeydi. Bu millet onu o kadar çok seviyordu ki peygamberin adını kendisine isim olarak alan tek ordu olmuştu.

Çanakkale zaferi, yokluk ve yoksulluk döneminin başarısıdır. Maddi ve siyâsi açıdan devletin tıkandığı bir dönemde meydana gelmiştir. Maddi imkânların nerdeyse tabana vurduğu, düşmanların ise çok güçlü bulunduğu bir savaştır. Bu gerçeğe rağmen Çanakkale Savaşları nasıl zaferimizle sonuçlandı? Bu zaferin bir tek doğru îzâhı vardır. O da Mehmetçiğin imanıdır. “Ölürüm şehit, kalırım gazi” dedirten îman, askerimizi kahramanlaştırmıştır.

Gerçek Çanakkaleyi anlatabilmek için Akif olmak gerek. Akif gök kubbeyi onların üzerine tavan olarak çatar, bu vatanı Süreyya yıldızıyla süsler, kâinatın en kutsal yeri kâbeyi onların başucuna mezâr taşı olarak diker ve bunları yapmasını bile yeterli görmeyip “Genede bir şey yapabildim diyemem hatırana” der. Ey koca Akif, sen bunları yapıp yinede yeterli görmeyince bize ne yapmak düşer.

Çanakkale savaşında şahıs portreleri

Sultan Abdülhamid Han, her şeyi bırakıp savaşın durumunu öğrenmek için Talat Paşa ve Tevfik beyle buluşmuştur. Talat Bey, uzun uzun ve pek hürmetkâr bir ifâdeyle önce vaziyeti sonra savaşın durumu anlatır. Durum kritiktir, düşman hem denizden hem de karadan Çanakkale’yi zorladığı için pâdişâh, hükümet ve hânedân-ı saltanatı esârete düşürmemek ve elim bir barış anlaşmasına mecbur olmamak için, Anadolu’ya geçip harbe oradan devam etmeyi ister. Sultan Abdülhamid gereken cevabı verip şöyle der ki, “Fatih bu beldeyi küffar elinden fethettiği zaman, Bizans İmparatoru Konstantin kaçmayıp harp ede ede yıkılan kalelerin altında can vermek celâdetini göstermişti. Biz Fatih’in ahfâdıyız …”

Sultan Abdülhamid Han’ın bu teklifi duymak bile istemediğini görürüz. Pâdişâh, Çanakkale’nin geçilmeyeceği tahmini üzerine İstanbul’u terk etmenin tamamen aleyhindedir: özellikle pâdişâh ve hükümet üyeleri başkentte durmalı ve moral bozukluğuna sebep olmamalıdır. Bu hususta o kadar ısrarlıdır ki, kendisini iknâ etmek isteyenlere şu haysiyetli, cesur ve unutulmaz cevabı verir:

“Son Bizans kralı Konstantin bile Fatih’e karşı şehrini savundu, bırakıp gitmedi ve ölümü seçti. Ben Konstantin kadar vatansever değil miyim ki, tehlike var diye İstanbul’u bırakıp gideceğim.”

Yerim sensin, göğüm sensin, cihanım, cennetim hep sen

Nasıl bir şanlı millet çıktı, gördüm canlı sînenden diyor Süleyman Nazif

Analar çocuklarını savaşa gönderirken düğün havasında gönderiyordu. Kocasını Trablus’ta büyük oğlunu Balkanlarda şehit veren anamın son yavrusu huzura gelip:

“Bana izin ver anacığım. Düşman buraya gelmeden ben onu Çanakkale’de karşılayayım” diye izin isteyince; Anam:

“Böyle diyeceğini biliyordum evlât. Elimde bir tek sen kaldın sen de gidersen dönmezsen ben ne yaparım. Ama bu vatan sahipsiz kalacaksa, bu yetimler bu analar düşman elinde işkence görecekse, bu minareler ezansız, bu vatan bayraksız kalacaksa sen de git evladım” diyerek hiç düşünmeden geriye kalan son parçasını da vatana hizmet için göndermiştir. Evlatları da savaşa:

Anam yakmış kınayı başıma adak diye,

Ben de vatan için kurban doğmuşum.

Anamdan Allah’a son bir hediye,

Kumandanım ben İsmail doğmuşum.” diyorlardı.

18 Mart’ta tüm İsmailleri rahmet ve minnetle yad ediyorum. Ay-Yıldıza sarılanlar. Bu vatan size minnettardır. Çanakkale’yi geçilmez kılan, canını vatana siper etmiş, cesaretiyle destan yazmış tüm şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyorum.