Tavus kuşunun kanatları çok güzeldir. Bakan ona böyle hayran olur. “Vay canına güzelliğe bak” der. Ama ayakları siyahtır. Böyle biraz çirkincedir. Tavus kuşu kanatlarını görmeyip sadece ayaklarına baktığı için kendisini çirkin zanneder. Kendisini ayaktan ibaret zanneder. Onun için derler ki insan, onun için derler ki kul, onun için derler ki hasseten mü’min, tavus kuşu gibi olacak herkes onun güzelliğini seyredecek ama o dönecek ayaklarına bakacak “nazar ber kadem” buda ondan bir cüzdür. Ve ben çirkinim diyecek.

Çünkü çirkinim dedikçe insanı güzelleştirirler.

Kötüyüm dedikçe, insanı iyileştirirler.

Bilmiyorum dedikçe insana öğretirler.

Hatalıyım dedikçe, insanı doğrulturlar.

Olamadım dedikçe insanı oldururlar.

Bulamadım dedikçe bulacak vesileler çıkartırlar insanın karşısına.

Nazar ber kadem: Gözün ayağın üzerinde olmasıdır. Hakk yolcusu, yürürken devamlı önüne bakmalıdır. Hep kendi işi ile meşgul olmalıdır. Gözünü haramdan ve kalbini karıştıracak şeylerden korumalıdır. Gönlü korumaya çalışmaktır. Şunu asla unutmayalım. “Yaratılmışları memnun etmek için yaratılmadık.”

Unutmayın! Layık olmadığınız şekilde sizi övenler, Hak etmediğiniz şekilde sizi yereceklerdir.

İnsanların sözlerini de çok fazla kafaya takmayın, ne kadar iyi olursanız iyi olun mutlaka birilerinin hikâyesinde kötü olacaksınız. Ayrıca kafaya taktığınız şeyleri mezara da götüremezsiniz ama onlar sizi mezara götürür.

Bağdatlı Ruhi:

Ne mühendis ne müderris ne de hekim isterler.

“Yevme lâ yenfeû”da kalb-i selim isterler.” der.

Dostlarınızla öyle yaşayın ki; Düşman olduğunuzda hakkınızda söyleyecek sözleri olmasın. Düşmanlarınızla öyle yaşayın ki dost olduğunuzda yüzünüz kızarmasın.

Kimse başkalarının durumundan haberdar değildir. Hani derler ya “İçi beni, dışı seni yakar.”

Ne garip değil mi?

Evliler boşanmak ister, bekârlar evlenmek ister,

İşsizler çalışmak için iş ister, işçiler çalışmaktan bıkkın.

Fakirler zengin olmak ister, zenginler bir parça olsun huzur.

Siyahiler beyaz olmak istiyor, beyazlar bronzlaşmak.

Ünlüler rahat etmek için saklanır, ahâli ün peşinde koşarlar.

Yunus ne güzel demişti:

Câna cefâ kıl, ya vefâ,

Kahrın da hoş, lütfun da hoş.

Ya derd gönder ya devâ,

Kahrında hoş, lütfun da hoş.

Yemek kuyruğunda öğrenciler beklerken çok neşeli, kıpır kıpır duramayan bir çocuğa arkadaşlarından birisi sokulur ve: “Maşallah çok neşelisin!” der. O da Arapça bir beyitle:

Lâ tahsebû raksî beyneküm taraben,

Fe’ttayru yerkusu mezbuhan min’el elemi”

“Beni aranızda oynuyor görünce, neşeli zannetmeyin!

Keyfimden oynamıyorum kafası kesilen kuş gibi elemden çırpınıyorum.”

Demem o ki; mutlu olmak istiyorsak sahip olduklarımızın farkında olmalı ve olduğumuz her hâle şükretmeliyiz. Birileri ne der diye hayatı kendimize zehir etmemeliyiz. Eğer soruyu: Birileri ne der? Yerine: “Rabbim ne der?” şeklinde kendimize sorabilirsek hayatımızın çok farklı devam ettiğini görürüz. Ama insanlar ne der derseniz!

DERLER!!!

Bir şey yapacağın zaman, enayi derler;

Saf derler;

Yaptığına bak derler;

Giydiği yakışmamış derler;

Hiç renk zevki yok, uyumu yakalayamamış derler;

Çağı yakalayamamış derler;

Zili çalar biri bir şey ister de ona da çıkartıp veriyor derler.

Halbuki belki o, ondan daha zengin derler.

Birinin tutarsın bir çantasını taşırsın salak başka kimse yok muydu? Bu gidiyor da onun çantasını taşıyor derler.

Bir fakir gelir der ki; Abi şu faturamı ödeyemedim şunu hallediver. Halledersin!

Hemen biri gelir yanına; Ya! Bunlarda bunu âdet haline getirdiler de şöyle yapıyorlar derler.

Birilerinin anladığı anlamda enâyi olmak hakk katında makbul bir şeydir.

Yâni yaşasın enâyiliktir. Çünkü Allah’la aldanan al-dan-maz.

Şâir ne güzel der:

“Besmele çek gir çarşıya, Selâmı da unutma ha,

Kiloyu eksik çekme, Metreyi kısa tutma ha.

Hakka hizmet eylemektir, Halka hizmet eylemek,

İyi belle sen bu sözü, Sakın yabana atma ha.

Alış derken veriş derken, Ölçü tartı satış derken,

Paraya pula tapma ha, İnsanlığı da unutma ha!”

İnsanlığımızı unutmamak dileğiyle...

Selâm ve duâ ile...