Düğünlerin yoğun olduğu ve incir çekirdeğini doldurmayacak nedenlerle yıkılan yuvaları görünce şu hikâyeyi sizlerle paylaşmayı istedim.

Evlenmek niyetiyle görüşmeye gelmişlerdi. Delikanlı, genç kızı, şöyle bir süzdü ve sessizce kendi kendine:

▬ Güzel kız, fena değil. Ama biraz kendini beğenmiş. Acaba bu hâli devam eder mi? Ya ederse? O zaman bununla yaşanmaz. Ben dayanamam ukalâ bir kadına, kadın dediğin biraz uysal olmalı... Neyse canım, hele bir evlenmeyi kabul etsin. Ben onu değiştirmeyi bilirim.” Genç kız da simâsının ortasına sinsi bir tebessüm kondurdu ve:

▬ Fena çocuk değil. İşi de yerinde. Rahat bir hayat yaşarım. Lâkin biraz ‘dediğim dedik’ gibi. Acaba buna, sözümü dinletebilir miyim? Aman canım, düşündüğüm şeye bak. Evlenelim de ben onu mum gibi yapmasını bilirim.” Ve “değişim savaşı”nın imzaları mutluluk gülücükleri ve alkışlar arasında atılır.

Artık ayaklar birbirini ezmek için yarışır.

“Bal/ayının” tatlı meltemi yerini yavaş yavaş haşin ve sert kuzey rüzgârlarına bırakır.

Genç adam, sabah işe gitmeden eşini uyandırmaya çalışır:

▬ Ben hazırlanırken sen de kahvaltı hazırlayabilir misin?” Genç kadın uyumaya devam eder. Hayatım, geç kalıyorum haydi uyan.” Genç kadın sağından soluna dönerek:

▬ Sabahın bu saatinde de kalkılmaz ki? İşyerinde bir tostla çay alırsın.” der.

▬ Allah! Allah! Ben akşama kadar çalışacağım, sen bir kahvaltı hazırlamaya zorlanıyorsun.”

▬ Ama çok uykum var.”

▬ Benim de uykum var ama kalkıp işe gitmek zorundayım.” Kadın istifini hiç bozmaz, kapıyı çarpıp çıkarken “Can çıkmayınca huy değişmezmiş.” diye söylenerek işe gider genç adam. Başka bir gün...

▬ Hayatım, bugün yemek yapamadım. Dışarıya çıksak diyorum.”

▬ Yine mi? Ama çok yorgunum, şöyle evimde dinlenmek istiyorum. Dışarıya hafta sonu gideriz.”

▬ Annem haklıymış. ‘Bu adamı değiştiremezsin’ demişti de inanmamıştım.”

Unutmayın! Kimse “ben onu değiştiririm” demesin...

Birbirini değiştirme hayâliyle kurulan bir âile tablosu bu.

Her iki taraf da “Acaba eşimi nasıl mutlu ederim?” yerine “Nasıl değiştiririm?” sevdasında. Daha doğrusu “güç savaşında”. Oysa eşler güçlerini “değişim savaşı”nda tüketmek yerine mutluluğu yakalamak yolunda sarf etmeli.

Evlilik, “Ben seni adam ederim” yerine “ben seni mutlu ederim” düşüncesi üzerine kurulmalıdır.

Göreceksiniz o zaman evlerin pencerelerinde mutluluk meltemi esecektir.

Saksılarında huzur çiçekleri açacaktır.

Evlerin odalarında şen kahkahalar çınlayacaktır.

Eşler, birbirini mutlu etmek için yarışır.

Planlar, “onu nasıl değiştiririm” yerine “onu nasıl mutlu ederim” üzerine yapılır.

Mürebbiye gibi değil, psikolog gibi davranılır.

“Değişim savaşı” vererek insan ne kendisini tüketir ne de eşini.

Aksi halde kadın “dırdırcı”, erkek “baskıcı” mutluluksa “toz-duman” olur.

Bu sebeple, evlenecek gençler, ruhen uyum sağlayabilecekleri kişileri seçmelidir.

“Ben onu değiştiririm” diye düşünerek başlıyorlarsa, boşuna evlerini dayayıp döşemesinler. Silahlarını yağlasın, kelime mermilerini yığsın, savaş yerlerini belirleyip sığınaklarını hazırlasınlar.

Gelin arabalarının arkasına da “Evleniyoruz mutluyuz” yerine “Evleniyoruz savaşa gidiyoruz” diye yazmayı aman ha unutmasınlar.

Selâm ve duâ ile…