Çok zengin olan bir adam yanındaki bütün çalışanlarını akşam yemeğine dâvet eder. Her birinin önüne birer Kur’ânı Kerim ve bir miktar da para koyar. Yemeği bitirdiklerinde onlardan Kur’ân Kerim ya da Kur’ân’ın yanına konulmuş paradan bir tanesini seçmelerini ister. İlk olarak bekçiden başlar. Ona:

▬ Seç” der. Bekçi hiç mahcubiyet duymaksızın:

▬ Kur’ânı seçmiş olmak isterdim. Fakat, ben okumayı bilmem. Benim için en faydalı olan parayı alacağım, bu yüzden parayı seçiyorum.” der. Sonra yanında çalışmakta olan çiftçiye:

▬ Seç.” der. Çiftçi:

▬ Benim eşim çok hasta. Onu tedâvi ettirmek için paraya ihtiyacım var. Böyle bir mâzeretim olmasaydı Kur’ân-ı Kerim’i seçerdim fakat ben de parayı istiyorum.” der. Sonra aşçıya sorar:

▬ Kur’ân’ı mı parayı mı?” seçmek istediğini. Aşçı da:

▬ Ben okumayı severim fakat çalıştığım sırada okumaya zamanım olmuyor bu yüzden parayı seçiyorum.” der. Son sıra yanında hayvan bakıcısı olarak çalışan, kendisinin de fakir olduğunu bildiği, çocuğa gelir sıra ve der ki ona:

▬ Eminim sen parayı alacaksın, yiyecek, giyecek satın almak ve parçalanmış ayakkabının yerine ayakkabı almak için...” Çocuk tereddüt etmeden:

▬ Evet, dedikleriniz doğru...  Benim için ayakkabı, giysi almak ya da annemle birlikte yemek için tavuk almak çok zor bir iş... Fakat ben Kur’ân-ı Kerîm’i seçeceğim. Çünkü annem bana dedi ki: “Cenâb-ı Allah’ın bir sözü altından daha faydalı ve tadı baldan daha tatlıdır.” der ve Kur’ân-ı Kerim’i alır. Onu açtığında içinde iki âdet zarf vardır. Zarflardan bir tanesinde yemek masasının üstündeki meblağın on katı para. İkinci zarfın içinde ise bu zengin adamın mirasçısı olacağını gösteren bir belge. Ve zengin adam onlara:

▬ Kim ki Allah hakkındaki zannını düzgün tutarsa, Allah onun beklentisini boşa çıkarmaz.” Kul kendine düşen görevi yapmalı, sonucu Rabbinden beklemeli. Hoşuna gitsin gitmesin neticeye razı olmalı... Fahreddin Râzî der ki: “Tevekkül bazı cahillerin zannettiği gibi, insanın kendini ihmal etmesi demek değildir. Böyle olsaydı müşâvere emri, tevekküle engel olurdu. Tevekkül insanın zahirî (görünür) sebeplere uyması ve fakat kalbini onlara bağlamayıp Hak Teâlâ’nın, korumasına dayanması demektir…”

Yukarıdaki ibretlik hadiseye bakarak bizde kendimizi bir tartalım mı?

Hayatta hiçbir muvaffakiyet sizi olduğundan fazla sevindirmesin, hiçbir ziyan da olduğundan fazla üzmesin. Tevekkülü her iki halde de unutmayın. Bunların hepsi de geçici şeylerdir. Hayatta ne cereyan ediyorsa hikmetli ve ibretli cereyan eder, tesadüf ve manasızlık yoktur. Siz buna karşı önce kul plânında tedbirinizi alın, sonra da tevekkül dağına yaslanıp rahat edin.

Selâm ve duâ ile…