Anadolu’dan dönemin pâdişâhına enva-i çeşit hediye yüklü katırlar gönderilir. Hediyelerin arasında bir de kilim vardır. Pâdişâh diğer eşyâları bir kenara bırakır ve kilimi okumaya odaklanır. Okudukça içi sızlar, yüreği dağlanır, gözleri dolar. O kadar etkilenir ki dayanamayacak hâle gelir ve askerlerine:

▬ Gidin, bu kilimi dokuyan kızın babasını bulup bana getirin!” der. Askerler birkaç gün içinde ararlar adamı bulur ve saraya getirirler. Pâdişâh, kızın babasına:

▬ Kızın bu aralar neden çok üzgün? Yoksa onu istemediği biriyle mi evlendiriyorsun?” diye sorar. Yaşlı adam şaşkın bir vaziyette pâdişâhın bunu nasıl anladığını aklına bile getirmeden başlar söze ve:

▬ Evet hünkârım. Kızım fakir bir gence âşık olmuştu; ama ben rahat etsin daha güzel bir hayat yaşasın diye zengin bir adama vermeyi uygun gördüm. Lâkin, anlamadığım ve çözemediğim size bunu kim haber verdi ve nereden biliyorsunuz?” der. Pâdişâh  kızın dokuduğu kilimi getirtir ve:

▬ Şu kilime iyi bak ! Bunu senin kızın dokumadı mı?” der. Adam:

▬ Evet pâdişâhım, o dokudu!” der. Pâdişâh:

▬ Git ve kızını sevdiği delikanlıyla evlendir. Giderken üç katır dolusu yük hazırlattım onları da yanında götür lâzım olur. Haaa! Kızına söylemeyi de unutma. Kırmızıyı yeşile az çalmış. Merâmını, derdini okurken epeyce zorlandım, haberi ola! Haydi, güle güle!” diyerek gönderir adamı. Böyle muhteşem bir kültürün ve anlayışın mirasçılarıyız. Ne hazindir ki böyle muhteşem bir mirâsın ne farkındayız ne de ciddiyetinde. Hâlbuki; hikâyede olduğu gibi halı ve kilimlerimizle bütünleşmiş motifler ve renkler, onu dokuyan insan ve çevresinin duyguları ile birlikte yaşanan o dönemlerin özelliklerini de ortaya koyması bakımından bir kültür mirâsı ve sanat eseri olarak çok büyük önem arz eder.

Genç bir kız, Peygamberimiz (s.a.s)’in yanına gelir ve:

▬ Yâ Resûlallah! İstemediğim hâlde babam beni kardeşinin oğlu ile evlendirmeye zorluyor.” diyerek serzenişte bulunur. Rahmet Elçisi, derhal kızın babasını çağırtır. Zîrâ olayı bir kez de babadan dinlemek ve şâyet fikri sorulmadan evlendirilmek isteniyorsa kıza tercih hakkı tanımak ister. Bu durum karşısında kendini güvende hisseden genç kız:

▬ Ey Allah’ın Resûlü! Nikâh konusunda kadınların da söz hakkının olup olmadığını öğrenmek istediğim için size müracaat ettim. Babamın sözünü yerde bırakmayacak, onu mahcup etmeyecek ve istediği adamla da evleneceğim. Lakin istedim ki, benden sonra hiçbir kadın benim durumuma düşmesin!” der. Peygamberimiz (s.a.v.), bu davranışıyla hayatının en önemli kararı olan nikâhta da kadının görüşüne başvurulup rızâsının alınmasına işâret eder. Nitekim O, “Rızâları olmadan kızlarınızı evlendirmeyin!” buyurur. Ve bu olay onun nezdinde kadının yeri, onuru ve değerini gösteren örneklerden sâdece biridir. Yüce dinimiz İslâm, sağlıklı bir evliliğe ve mutlu bir âile kurmaya büyük önem atfetmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.), nikâha derin bir anlam ve yüce bir ruh kazandırmıştır. Zîrâ inancımızda nikâh, ağır bir mîsaktır; vebâli büyük bir sözleşmedir.  Nikâh, Yüce Allah’ın adını şâhit tutarak eşlerin bir ömrü paylaşmak üzere birbirlerine verdikleri sözdür.

Nikâh, kadın ve erkeğin, gönül rızâsı ve hür irâdeleriyle berâberce yüklendikleri ahlâkî ve hukukî bir sorumluluktur. Kültür ve geleneğimizde evlilik, sâdece iki insanı aynı çatı altında buluşturmak değildir. Bilakis evlilik, toplumu ve nesilleri korumak amacıyla atılan sağlam bir temeldir. Âile olmak, sevgi ve saygıyla, şefkat ve merhametle, ilgi ve hassasiyetle hayatı paylaşmaktır. Âile olmak, dünyanın türlü meşakkatlerini berâberce göğüslemektir. Sevinci ve kederi, varlığı ve yokluğu birlikte yaşamaktır. Âile olmak, iyi günde, kötü günde vefakârlık ve fedakârlıkla bir bütünü tamamlamaktır. Bizler, âilelerimizin dünyadaki cennetimiz olmasını arzu ederiz. Bu nedenle de yuva kurarken Rabbimize şöyle niyazda bulunuruz: “Allah’ım! Bu anlaşmayı bereketli ve mübârek eyle. Bu çifti ülfet, muhabbet ve bağlılık duygularıyla kaynaştır. Tıpkı Hz. Âdem ile Hz. Havva’yı, Hz. Peygamber Efendimiz ile Hz. Hatice vâlidemizi ve Hz. Ali ile Hz. Fâtıma’yı kaynaştırdığın gibi...” 

Bizler, hayatı daha anlamlı ve bereketli kılan evliliğe anne ve babalarımızın, akraba ve komşularımızın, kardeşlerimiz ve sevdiklerimizin huzurunda adım atarız. Rabbimizin adını anarak bir ömür devam etmesi niyetiyle başladığımız birlikteliğimize insanları da şâhit tutarız.  Ve bizler, sıcacık yuvalarımızın temelini atarken evlenecek çiftlerin ehliyetini, karşılıklı rızâsını, sevgisini ve sadâkatini esas alırız. Zîrâ evlilik, tek taraflı bir menfaat ilişkisi değildir. Aksine evlilik, kadın olsun erkek olsun eşlerin istikballerine berâberce karar vermeleridir. Bir başkasının irâdesini esir alma, onun üzerinde mülkiyet iddiâsında bulunma ve geleceğini belirleme hakkı ve yetkisi hiç kimsede yoktur. Canların yegâne sahibi Allah’tır. Ve Peygamberimizin dilinde eşler birbirine emânettir. 

Bütün bunlara rağmen, zaman zaman doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt edebilme yetisine sahip olmayan çocuk yaştaki kızlarımız evlendirilebilmektedir. Hatta cehâlet ve sorumsuzluktan kaynaklanan bu yanlış algı ve uygulamalar, kimilerince dine dayandırılmaya çalışılmaktadır. Şu bir gerçektir ki; yüce dinimiz İslâm’da evlilik, gelişigüzel ve keyfi uygulamalara kapalı olan ciddi bir adımdır. Evlilik, bilinç ve sorumluluk gerektirir. Dinimizde ise sorumluluk, cezâ ve mükâfat konusunda irâde hürriyeti esastır. İnsanın, onuruna uygun bir şekilde hayatını sürdürme hakkını gasp etmek ve özellikle çocukları türlü istismarlara mâruz bırakmak dinimizde asla câiz değildir. Kendine, Rabbine ve çevresine karşı henüz sorumluluk bilincinde olmayan bir çocuğun evliliğe zorlanmasının dinî ve ilmî hiçbir meşrûiyeti, hiçbir temeli yoktur. Yuva kurmanın, eş ve anne olmanın anlamını idrak etme rüştüne erişmemiş bir kızın veya erkeğin evlendirilmeye çalışılması asla kabul edilemez bir durumdur. Gerek dinimizin ilkeleri gerekse Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünneti doğrultusunda âilede kalıcı huzur ve mutluluğu sağlamak adına evlilikte her iki tarafın da hakları gözetilmelidir. Mevlâna’nın dediği gibi: “Gönül evinde iki kişi olmalı, biri Allah, biri de sevgili.”

Yüce Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet var etmesi Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.”  Peygamberimiz (s.a.v.) de şöyle buyuruyor: “Evleneceğiniz eş konusunda seçici davranın, denginizle evlenin. Kızlarınızı da emsalleriyle evlendirin.”

            UNUTMAYIN! Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar...” Vesselam...

            Selâm ve duâ ile…