Kadına şiddet, çocuğa şiddet, kocaya şiddet, hayvana şiddet...

Şiddet olgusu, insanlık tarihi kadar uzun bir geçmişe sahiptir. İnsan yaratıldığı günden itibaren hem kendi varlığını korumak hem de ihtiraslarını elde etmek için şiddeti bir araç olarak kullanmıştır. Kutsal metinlerin tamamında Kabil’in Habil’i öldürmesi anlatılmakta ve öldürme yasaklanmaktadır. Bu durum şiddetin insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahip olmasının yanında, her zaman potansiyel bir tehdit olarak varlığını sürdüreceğinin işareti olarak görülebilir. Hangi gerekçe ve ne sebeple olursa olsun bir insanı aşağılamanın ve onurunu incitmenin hastalıklı bir ruh hâlinin ve cahiliye düşüncesinin tezâhürüdür.

Ancak, silahı eline alınca on kişiyi öldürmeden elinden bırakmayanların oynadığı; parmakları teker teker çekiçle ezilerek işkence edilen sahnelerin eksik olmadığı; “Bu bölümde kılıçla kaç kafa kesilecek?” sorularının merakla sorulduğu filmler en çok televizyon izlenen saatlerde en çok izlenen kanallarda yayınlanmaya devam ediyor...

Çocukların yemek saatlerinde bile başından kalkamadıkları ve insan öldürerek puan topladıkları bilgisayar oyunları da serbestçe oynanmaya devam ediyor!

Yolda yürürken yolun kenarında kimseye zarar vermeden yatan kediye/köpeğe tekme atan insanlar nasıl bu hâle geldi?

Hâlâ soruyor musunuz?

Güzellik yarışmalarının ilk defa düzenlenmesiyle ilgili bir yazı okumuştum: Jüri başkanı “Bugün daha güzeli var-yok tartışmasına girmeden, ilk defa katılan Müslüman kızı birinci seçmeliyiz.” şeklinde bir konuşma yapmış diye anlatıyordu.

Yavaş yavaş...

Aşama aşama...

Alıştırılıyoruz ve alışıyoruz...

“Allah ve Resulü’ne savaş ilan etmek” (2/279) diye nitelendirilen faiz kazancını yerken hiç rahatsız olmayan kişinin, domuz etinden tiksinmesi güzel bir örnektir. Birine alışmış, diğerine “henüz” alışmadığından tabiatı nefret ediyor.

Bugün, Allah’ın saygın ve mahrem olarak nitelendirdiği bedenlerin sergilenmesinden rahatsızlık duymuyorsak, alıştığımız içindir.

Utanırdı burnunu göstermekten sütninem,

Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem. (Destan, N. F. Kısakürek)

Şiddet de böyle. Şiddeti doğuran zemin ıslah edilmedikçe tek tek olayları ele almakla müspet bir sonuca varmamız zor gözüküyor.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamberin (s.a.s.) ümmetine, eşini döven hatta öldüren koca ya da kadın; hayvana şiddet uygulayan adam görüntülerinin yakışmadığını söylemeye bile gerek yok. “Öfke gelince akıl gider.” buyurur Efendimiz (s.a.s.). Öfkeyi kabartacak zemini ıslah etmek önemli.

Hırs, haset, ucb, enâniyet, gurur.

Hepsi şiddeti doğurabilir. O halde bunların yerleşeceği zemini, kalbi ıslah etmeli...

Arındırmalı, temizlemeli, mutmain kılmalı. Kalpler de sadece ve sadece “Allah’ı anarak” mutmain olur.

Ülkemizin ve tüm dünyanın her türlü şiddet, ihmal ve istismardan uzak, huzurlu günlere kavuşmasını, şefkat ve merhamete dayanan adâlet anlayışının hayatımıza egemen olmasını temenni ediyorum. (https://www.diyanethaber.com.tr/herkes-siddet-konusuyor-makale,409.html)

Selâm ve duâ ile…