Gecelerini Allah’ı cc﴿, anmakla geçiren bir pîrî fâni yaşar Tebriz’de. Bir gece hırsızın kemendini dama fırlattığını ve bir yere iliştirdiğini görür “Hırsız vaar!” diye bağırarak herkesi uyandırır. Bir gürültü-patırtı kopar. Ellerinde sopa evlerinden dışarı fırlar insanlar. Hırsız, “tutun, tutun!”, “vurun!” diye bağrıştıklarını görünce korkudan ne yapacağını şaşırır ve tabanları yağlar. Adam, hırsızın gece boyu uğraştığı hâlde eli boş olarak kaçmasına acır ve gönlü mum gibi erir. Gecenin karanlığı içinde hırsızı takip eder. Sonunda yetişir hırsıza iltifatlar da bulunur ve:

▬ Arkadaş! Senin dostunum ben. Çok eskiden tanışıklığımız var. Senin ne kadar yiğit biri olduğunu çok iyi biliyorum!” der. Hırsız şaşırır. Kimdir bu adam? Tanımadığı bu adam neden kendisine övgüler yağdırıyor bir anlam veremez. Adam konuşmasını:

▬ Yiğitlik iki türlüdür evlât: Biri düşmanın karşısına açıkça çıkıp dövüşmek diğeri tehlike anında kaçmaktır. Sen ikisinde de ustasın. Adını bağışlar mısın yiğidim? Eğer uygun bulursan sana kılavuzluk edip başka bir yere götürmek istiyorum. Alçak damlı bir eve. Kapısı kilitli. İçinde kimsecikler de yaşamıyor. İki tuğlayı üst üste koyar üzerine çıkarsın olmazsa ben de sana omuz veririm. İçeri rahatlıkla girebilirsin. Ne geçerse eline alırsın yardımcı olurum birlikte taşırız, elin boş dönmezsin.” diye sürdürür. Pîrî fâni adam, hırsızı iknâ için epey dil döker. Sonunda râzı eder ve yola koyulurlar. Adam doğruca kendi evine götürür hırsızı. Omzunu dayanak yaparak duvardan atlatır. Kapıyı kırmadan rahatlıkla içeri girer hırsız. Giysi, sarık, cüppe, kap-kacak ne varsa çıkarır evden. Hırsıza hemen kaçmasını söyler ve ardından:

▬ Hırsız var! Hırsız var! Koşun, yakalayın, kaçıyooor!” diye bağırmaya başlar. Evin boş olduğunu sanan hırsız, ev sahibinin geldiğini düşünüyordur kaçarken. Kısa bir sürede gözden kaybolur. İyi kalpli adam çâresiz hırsızı mutlu ettiği için rahatlar ve derinden bir ohhh çeker. Kimseye acımayan hırsıza acır. Kötülerin eliyle iyiliklerin önüne ve yerine geçirilen kötülükler yok hükmündedirler. Kötülüklerin ve kötülerin istilâsı karşısında Müslüman eğilirse basamak, dik durursa sığınak olur.

Şunu asal unutmayın! İyilik yapmayanlar, iyilik yapanlarla berâber olmayanlar, iyilerle iyi bir dünya kurmak için çalışıp-çabalamayanlar, gayret ve mücâdele etmeyenler sadece ve sadece kötülükler var diye bağırır da bağırır.

Günümüzde iyi insanlara ne kadar da susamış durumdayız. Hepimiz imtihan için bu dünyadayız. İnsanlardan kimi iyiliği, kimi de kötülüğü kendisi tercih ederek seçer. Yunus Emre’nin dediği gibi;

“Sular hep aktı geçti,

Kurudu vakti geçti.

Nice hân nice sultan,

Tahtı bıraktı geçti.

Dünya bir penceredir,

Her gelen baktı geçti...”  Mevlânâ’da bir beytinde;

“Nasibinde varsa, alırsın karıncadan bile ders.

Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters.” der.

İyi insanlar her zaman kazanır derler ama hep iyiler kaybediyor. Görünürde ise kötü insanlar, maddi ve mânevi yönden hep kazanıyorlar. Bunun nedeni nedir? Şeklinde bir soru aklımıza gelebilir.

Okuldan kaçan öğrencilere bakıp, onları güyâ rahat rahat geziyorlar gibi görmek ne kadar doğru olur? Bu bakış açısı insanı aldatır. Görünüşte kazanan, okuldan kaçan gibiyse de gerçekte kazanan okuluna sürekli devam eden, ders çalışma zahmetine katlanan ve imtihan sıkıntılarını çekenlerdir. Ama bunun farkını okul devam ederken herkes göremeyebilir.

İşte âhiretin tarlası ve eğitim yeri olan dünyayı böyle değerlendirmek gerekir. Bu dünyada asıl kaybedenler, Allah’ın kulu olduğunun farkında olmayanlar ya da farkında olduğu hâlde bunun gereğini yapmayanlardır. Ancak bunun farkını herkes bu dünya okulunda göremeyebiliyor. Dünya hayatı bittikten sonra herkes, çok açık ve net olarak görecek ve bilecek ama iş işten de geçmiş olacak.

O hâlde iyiler hiçbir zaman kaybetmezler, aksine her zaman kaybedenler hep kötülerdir. Fakat bunun farkına varmak biraz zaman alacaktır.

Kötülük peşinde koşan kendini aklamaya çalışır. İyiliğin zaferi için direnen kendini yoklar. Bu nedenle “Akıl Mekke’ye gidecek deve ararken; gönül çoktan Kâbe’yi tavaf etmiştir bile.” denir. Her Müslüman iyiliğin hâkimiyeti için çalışması gereken bir neferdir. Kötülük, iyiliklerin bittiği yerdir.

Rabbimiz Fussilet Sûresi 34. Âyeti kerimesinde; “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel olan davranışla sav; o zaman bir de göreceksin ki seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sıcak bir dost oluvermiş!”

UNUTMAYIN          : “İyi yürekli insanların ahlâkına şaşılmamalıdır. Onlar öylesine bir bağış ve kerem sahibidirler ki kötülere de iyilikte bulunurlar. Kötüler, iyiliğe layık değilseler de iyiler sâyesinde onlar da mutlu olabilirler...” Vesselam

            Selâm ve duâ ile…