Gençliğe adım atmak üzere olan çocuk, babasıyla birlikte dağa çıkar. Yürürken ayağı kayar az daha uçurumdan yuvarlanmak üzereyken can havliyle bağırır:

▬ Eyvaaah!” Karşı ki dağlardan aynı ses gelir:

▬ Eyvaaah!” der. Çocuk, duyduğu sesin babasından geldiğini ve kendisiyle dalga geçtiğini zanneder. Hayretle döner babasına bakar. Onun telaşlı yüzünü fark edince sesin başka yerden geldiğini anlar. Ama acaba o ses nereden geliyordur? Bunu anlayabilmek için tekrar bağırır:

▬ Heeey!” Anında karşılık gelir:

▬ Heeey!” Çocuk ilk defâ böyle bir durumla karşılaşıyordur. Hem heyecanlanır hem de bu oyunu çok sever:

▬ Sen de kimsin?” diye sorar. Karşı taraftan aynı soru gelir:

▬ Sen de kimsin?” 

▬ Korkağın birisiiiiiiin!” diye bağırır çocuk.

▬ Korkağın birisiiiiiin” cevabını almakta gecikmez.

▬ Aptalsııın!” Aynı şey:

▬ Aptalsııın!” 

▬ Delisiiin!” Yine aynı karşılık:

▬ Delisiiin!” Merakla babasına döner ve:

▬ Baba bu nedir?” diye sorar.

▬ Hayatın sesidir oğlum!” der babası ve “Dinle de öğren!” diyerek avuçlarını boru gibi yapar karşı ki dağlara doğru bağırır:

▬ Seni seviyoruuum!” Karşılık gecikmeden gelir:

▬ Seni seviyoruuum!” Çocuğun babası tekrar bağırır:

▬ Sen harikasııın!” Ses aynen geri döner:

▬ Sen harikasııın!” 

▬ Çok güzelsiiin!” Hemen karşılık:

▬ Çok güzelsiiin!” Sonra baba oğluna döner ve:

▬ Oğlum, insanlar buna “yankı” derler ama aslında bu yaşamdır. Yaşam dâima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Adâlet istiyorsan adâletli ol. Daha fazla Şefkat istediğinde daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren. Bunlar sıralamakla bitmez. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır her kesiti için geçerlidir.” diye evlâdına onun şahsında “kızım san söylüyorum gelinim sen anla!” misâli unutamayacağı/unutulmaması gereken hârika bir ders verir. Yaşam bir tesâdüf değil yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır. Çocuk, hayata hangi sesi verirse hayattan o karşılığı alacağını o gün öğrenir babasından...

            İnsan ne yaparsa kendine yapar. Seversen sevilirsin, üzersen üzülürsün, ezersen ezilirsin. Düşmanlık yaparsan düşmanların artar, iyilik yaparsan dostların. Konuyla ilgili yaşanmış tecrübelerden hârika sözler aktarmışlar büyüklerimiz bizlere ve gelecek nesillere. Bunlardan bazıları:“Etme bulma dünyası!, Eden kendisine eder. Yapan bulur ve çeker! Unutma! Kazanmak koca bir ömür ister, kaybetmeye ise bir anlık gaflet yeter!, Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz!, Rüzgâr eken fırtına biçer!, Zulüm pâyidâr olmaz!, İyilik yap denize at, balık bilmezse, Hâlık bilir!” vb. gibi yapılan her şeyin mutlaka aynı yönde bir karşılığının olacağını bildiren çok güzel ata sözlerimiz vardır. Çoğu zaman işitsekte çabuk unutuyoruz bunları. Ama bunların kulağımızda ki küpe gibi hiçbir zaman unutulmaması gerekiyor. Çünkü günlük hayatımızda her gün bu tür olaylarla karşılaşıyoruz. Hayatta hiçbir şey karşılıksız kalmıyor ve herkes yaptığının karşılığını umulmadık bir mekân ve umulmadık bir zamanda misliyle mutlaka iyi veya kötü olarak görüyor. Bununla ilgili çok güzel bir hikâye vardır:

            Ehl-i irfandan biri sürekli gezer ve gittiği yerlerde de:

▬ Kim ne ederse yine kendine eder!” der durur. Köyde yaşlı bir kadında kapısının önünden geçerken sürekli söylenen bu sözlerden bıkar ve:

▬ Şuna bir kötülük yapayım da görsün bakalım herkes ettiğini bulacak mı?” diye bir plân hazırlar. İhtiyar kadının evinin önünden geçerken içine zehir koyarak hazırladığı yol azığını ona verir ve:

▬ Efendi, al bu azığı senin için yaptım, acıkınca yersin.” der. Derviş bu ikrâma çok memnun olur. Nasıl bir şey olduğuna bile bakmadan ikrâm edilen azığı torbasına koyar günlerdir aç olan karnını doyurmak için köyün dışında bir çeşme başında oturur. Torbasından azığını çıkarır tam yemeye hazırlandığı sırada kan ter içinde kalmış, aç, yorgun ve bîtap düşmüş bir delikanlı:

▬ Amca, çok uzak yollardan geliyorum. Çok açım yiyecek bir şeylerin var mı?” der. İhtiyar, hiç tereddüt etmeden torbasından çıkardığı azığın tamamını delikanlıya verir. Kendisi de torbasında günlerdir sakladığı kuru ekmeğini yemeye başlar. Zavallı delikanlı verilen azığın tamamını yedikten sonra çeşmeden de su içip adama duâ ederek yanından ayrılır.

Kendisini bekleyen annesine yetişmek üzere yola çıkar. Eve gelir ama “Öldüm, yandım, bittim!” diye de feryat etmeye başlar. Annesi askerden gelen oğlunu bağrına basar, sevinmesi gerektiği yerde üzülmektedir, oğlunun rahatsızlığının ne olduğunu anlamaya çalışır:

▬ Oğlum ne oldu sana? Dokunacak bir şey mi yedin yoksa?” diye sorar. Delikanlı zararlı bir şey yemediğini, sadece çeşme başında ihtiyar bir dervişin torbasından çıkardığı azığı istemesi üzerine kendisine verdiğini ve adamın merhametine hayran kaldığını söylediğinde yaşlı kadın:

▬ Eyvah oğlum! Seni ben zehirledim. “Adamcağız eden bulur!” diyordu. İşte ettiğimi buldum!” diye ağlamaya, çırpınmaya başlar ama iş işten geçmiştir.

            Fussilet Sûresinin 46. âyeti kerîmesinde Rabbimiz: “Kim dîne ve dünyaya yararlı bir iş yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur; kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur. Senin rabbin kullarına asla haksızlık etmez.” buyurmaktadır. Başta Kur’ân’ın ilk muhatapları olmak üzere bütün insanlığa Allah’ın evrensel bir yasası hatırlatılmaktadır. “Doğru ve yararlı iş” diye çevrilen metindeki sâlih kelimesi, Allah’ın varlığına ve birliğine inanıp O’nun hükümlerine göre yaşamak; mümkün olduğunca çok sayıda insana, hatta diğer canlılara ve doğaya yararlı olabilecek şeyler yapmak; meşrû ölçüler çerçevesinde herkesle barış ve uzlaşma içinde olma çabası göstermek gibi yapıcı davranışları içine alan geniş kapsamlı bir kavramdır. Âyete göre bu şekilde doğru ve yararlı işler yapan bir kimse, –bu dünyanın bazı ârızî şartları yüzünden hak ettiği iyiliği elde edemese, hatta iyilik ettiği halde sıkıntı çekse bile– nihaî planda asla haksızlığa uğratılmayacak, iyiliklerinin karşılığını bulacak; aynı şekilde kötülük işleyenler de cezâlarını çekeceklerdir. “Senin rabbin kullarına asla haksızlık etmez!” ifâdesi, bir bakıma bu hususta ilâhî bir temînat anlamı taşımaktadır.

“Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar. . .” Vesselam…

            Selâm ve duâ ile…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.