Mısır azizi, Hz. Yusuf ile hanımı Züleyha arasında çıkan söylentilerin önünü almak için Hz. Yusuf’u zindana attırır. Hz. Yusuf zindanda kendisini ibâdete verir, yoksullarla ilgilenir, hastaların tedâvisiyle meşgûl olur. Hz. Yusuf’a Allah tarafından rüyâları yorumlama ilmi verilmiştir. Zindanda kim bir rüyâ görse, Hz. Yusuf’a tâbir ettirir. Hz. Yusuf’un söyledikleri de aynen çıkar. Zindanda Mısır sultanının şarapçısı ile fırıncısı da vardır. Hz. Yusuf’a gördükleri rüyâları aqnlatırlar ve yorumlamasını isterler. Şarapçı:

Rüyamda üzüm sıkıp padişah için şarap yapıyordum!” der. Fırıncı da:

Ben de başımın üstündeki tepsiyle sultana ekmek götürüyordum. Kuşlar o tepsiye konup o ekmekleri yiyordu!” der. Hz. Yusuf şarapçıya:

Sen affedilip tekrar sultanın hizmetine gireceksin.” fırıncıya da; “Sen ne yazık ki îdam edileceksin. Kuşlar kafana konup beynini yiyecekler.” der. Hz. Yusuf’un söyledikleri aynen çıkar. Şarapçı affedilerek tekrar sultanın hizmetine girer. Fırıncı îdam edilir ve kuşlara yem olur. Hz. Yusuf, şarapçı ya zindandan çıkarken:

Sultana benim durumumu da arz et. Suçsuz yere zindanda olduğumu söyle.” diye de tembihler. Şarapçı, Hz. Yusuf’u ve söylediklerini unutur. Çünkü Hz. Yusuf, Allah’tan değil, kuldan yardım istemiştir. Bu da ilâhî cezânın gelmesine sebep olur. Cenâb-ı Hakk, Hz. Yusuf’a, çürük sopaya dayanmamak gerektiğini ve takdire rızâ göstermeyi öğretir. Üzüntüsünü gidermek için de sevgisini lûtfeder. Hz. Yusuf, Allah sevgisinin mânevî zevkiyle gerçek hürriyete kavuşur. Artık gözünde ne zindan vardır ne de karanlık...

Dünyada bulunan bütün insanlar, ölümünü bekleyen birer mahkûmdur. Sıkıntı içerisinde kıvranan bir mahkûmun, diğerine ne faydası olabilir ki?

Bu nedenle; “Allah’ın Yardım Ettiğine Mağlubiyet Yoktur!” Çünkü Yüce Rabbimiz Âl-i İmrân Sûresinin 160. âyeti kerîmesinde; “Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur; eğer sizi yardımsız bırakırsa O’ndan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler yalnız Allah’a güvensinler.” buyurmaktadır.

150. âyette buyurulduğu üzere mü’minlerin yardımcısı yüce Allah’tır ve O (cc), en iyi yardımcıdır. O (cc), dostlarını ve sevdiği kullarını korur, gözetir ve onlara yardım eder. Nitekim Bedir Savaşı’nda melekleriyle mü’minlere yardım etmiş ve onları düşmanlarına galip getirmiştir. Uhud Savaşı’nda da mü’minler tamamen imhâ edilmekten Allah’ın yardımıyla kurtulmuşlardır. Allah’ın dostluğunu ve yardımını kazanmış olan kimse başkalarının yardımına muhtaç olmaz. O’nun yardımının tecelli ettiği yerde mağlûbiyet yoktur; yardımsız bıraktıkları ise iflâh olmazlar. Bu sebeple mü’minler kendi üzerine düşeni yaptıktan sonra sadece O’na dayanmalı, O’na tevekkül etmeli ve O’ndan yardım istemelidirler. Allah’ın bir kimseye veya bir millete yardım etmesi veya onları yardımsız bırakması şüphesiz ki sebeplere ve hikmetlere dayanmaktadır. Bu sebeple mü’minler Allah’ın yardımına erişebilmek için O’nun rızâsına uygun hareket etmeli ve gazabına sebep olacak davranışlardan da sakınmalıdır. Ancak böyle yaptıkları takdirde yüce Allah’ın yardımına lâyık olurlar. Nitekim “Ey iman edenler! Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” meâlindeki âyette buna işâret edilmiştir. Burada Allah’a yardımdan maksat O’nun emir ve yasaklarına, evrende yarattığı ilâhî kanunlara uygun davranarak sebeplere sarılmaktır. Aksi takdirde Uhud Savaşı’nda olduğu gibi başarısızlık kaçınılmaz olur.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): “Allah’tan başka ilâh yoktur, O’nun ortağı da yoktur. Mülk ve hamd O’na âittir. O her şeye kâdirdir. Güç ve kuvvete ancak Allah’ın yardımı ile erişilir.” buyurmaktadır.

Hz. Ömer’in hilâfet yıllarıdır. Cenâb-ı Hakk’ın yardımı, İyâz b. Ganem komutasındaki sahâbe-i kirâm efendilerimizin cesâret ve fedakârlığıyla Diyarbakır fethedilir, Anadolu’muzun kapıları İslâm’a açılır. Yine Malazgirt zaferiyle Anadolu, İslâm’ın ve Müslümanların ebedi yurdu olur. O günden bugüne şehit kanlarıyla sulanmış bu mukaddes topraklar, hak ve hakîkatin, güven ve cesâretin, huzur ve barışın sembolü, zâlimin hasmı, mazlumun umudu olur.

Bugün bize düşen, bu ruhu diri tutmak, yaşatmak ve yüceltmektir. Birliğimizden, berâberliğimizden ve kardeşliğimizden ödün vermemektir. Bizi biz yapan, bizi millet yapan değerlerin etrâfında sımsıkı kenetlenmektir. Unutmayın! Allah Teâlâ’nın yardım ettiğine galip gelecek hiçbir güç yoktur.

Hayber kalelerine sığınan Yahudiler yiyecek ve içecek stokları ile peygamber efendimizin gitmesini bekliyordu.

Hayber kaleleri sağlam, yüksek yerlerdedir.

Ok atsan sana geri döner.

Taş atsan yetişmez.

Bağırsan sesin ulaşmaz.

Hayber bir türlü düşmez.

Günlerce bekler Allah Rasülü ve İslâm ordusu.

Ama Yahudiler kalelerden çıkamazlar.

Müslümanların stoğu tükenmek, moralleri bozulmak üzeredir.

Günlerce beklerler. Ama fetih bir türlü gerçekleşmez!

Bu uzun bekleyişten sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ilmî bir strateji geliştirir.

Hayber Yahudilerinin hurma ağaçları kesilecektir. Haber içeriye ulaştırılır.

Hayber’de Yahudilerinin ekonomisi birer birer kesilecektir.

Servetleri devrilecektir. Tağûtî ve Kârûnî düzenleri bitecektir.

Tabiri câiz ise gelecekleri köklerinden kazınacaktır.

Zîrâ Yahudi için para, servet, zenginlik her şeydir.

Allah Rasulü (s.a.v.) göstermelik olarak kullanması mümkün olmayan ağaçların kesilmesi emrini verir arkadaşlarına.

Ağaçlar kesildikçe Yahudilerin ciğeri yanar, kahrolurlar.

Ağaçlar kesildikten sonra burada kalmalarının da bir anlamı kalmayacaktır.

Anlaşma yoluna gitmek zorunda kalırlar ve taşıyabilecekleri kadar yükle Yahudilerin başkenti Hayber’i terk ederler.

Bugünün Müslümanı! Sen de Hayber savaşına katılmak istiyor musun?

Sen de bugün sövsen sesin Yahudi’ye ulaşmaz!

Taş atsan İsrâil’e yetişmez!

Ok atsan Tel Aviv’e varmaz.

Ama sen de Efendimizin Nebevî stratejisini hayata geçirebilirsin!

Al eline baltayı kes Yahudilerin ağaçlarını!

Nasıl mı?

Evine giren yediğin, içtiğin, kullandığın her Yahudi malı bir ağaçtır.

Nefeslendiğin her sigara bir Yahudi ağacıdır.

Hayber savaşına katılmak istiyor musun?

Mescidi Aksa'yı buradan korumak istiyor musun?

Alışveriş listeni kontrol et. Mutfağına gir ve kullandığın yiyeceklerin markalarını kontrol et.

Banyodaki temizlik ürünlerine bir göz at.

Gücünün yettiğini yap. Gücün bir yaprak koparmaya yetiyorsa onu kopar, bir dal kırmaya yetiyorsa onu kır, bir ağaç devirmeye yetiyorsa onu devir...

Öyleyse al eline boykot baltasını ve kes Yahudilerin ağaçlarını!

Zilzâl Sûresinnin 7. âyeti kerîmesinde Rabbimiz; “Kim zerre kadar bir iyilik yaparsa mutlaka karşılığını bulur, diyor Rabbimiz!” buyurmaktadır.

Bu vesileyle Filistin başta olmak üzere Hz. Âdem (a.s)’dan günümüze kadar î’lâ-yı kelimetullah aşkıyla yanıp tutuşan, mukaddesât uğruna fedâyı can eden aziz şehitlerimize ve Hakk’a yürüyen kahraman gazilerimize ve cümle geçmişlerimize Yüce Rabbimden rahmet ve merhamet diliyorum.

Unutmayın! “Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar. . .” Vesselam…

            Selâm ve duâ ile…