Hikmetli konuşan Lokmân Hekim’in derisi siyah, dudakları da kalındır. Kıymet biçilemeyecek kadar değerli sözlerini duyarak hayrânı olan biri onunla karşılaştıklarında bakar ki hayâlinde büyüttüğü Lokman, siyah yüzlü, kalın dudaklı biridir. Şaşkın şaşkın yüzüne bakarken Lokman Hekim, adamın içinden geçenleri sezer ve adama kibârca:

▬ Hayırdır birâder! Neden öyle şaşkın şaşkın bakıyorsun? Boyayı mı beğenemedin, yoksa boyacıyı mı?” dedikten sonra da ilâve eder ve:

▬ Bak sevgili kardeşim! Benim ne yüzümün siyahlığında ne de dudaklarımın kalınlığında bir tesirim vardır. Onları yaratan öyle yaratmış, öyle uygun görmüş. Bu benim tercihim değil.” der ve adama unutamayacağı bir ders verir.

Haşr Sûresinin 24. âyeti kerimesinde Rabbimiz: “O, takdir ettiği gibi yaratan, canlıları örneği olmadan var eden, biçim ve özellik veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göklerdekiler ve yerdekiler hep O’nu tesbih ederler. O üstündür, hikmet sahibidir.” buyurmak sûretiyle üstünlüğü ve biçim vereni ne güzel anlatıyor bizlere.

Mevlânâ bu olayın devamında:Evet, insanların yüz güzelliği yahut da çirkinliğiyle kendilerine bir pay çıkarmaları son derece yanlıştır. Ne güzellikte bir etkisi vardır ne de çirkinlikte. Her ikisini de yaratan ve layık gören Allâh û-azîmüşşandır. İnsan kendi irâdesiyle kazandığından sorumludur. Ne kusursuz insan ara ne de insanda kusur. Birincisini zâten bulamazsın. İkincisinde ise bulduğun her kusur öğrendiğin her ayıp sahibini değil seni çirkinleştirir. Her ikisi de seni mutsuz eder.” İşte inancımızın, kültürümüzün yaratılana bakış açısı böyle mükemmeldir. 2005 yılında “Dünyanın En İyi Şiiri”ne aday gösterilen ve Afrikalı zenci bir çocuğun yazmış olduğu şu muhteşem dizelere de bir göz atmakta fayda var:

            Doğduğumda siyahtım,

            Büyürken siyahtım,

            Güneşe çıktığımda siyahtım,

            Korkunca siyahtım,

            Hasta iken siyahtım,

            Öldüğümde hala siyahım...

Ve sen beyaz çocuk!

            Doğduğunda pembesin,

            Büyürken beyazsın,

            Güneşe çıktığında kırmızı,

            Üşüdüğünde mor,

            Korktuğunda sarı,

            Hasta iken yeşil,

            Öldüğünde de grisin...

Sen şimdi bana renkli mi diyorsun?

Charles Bukowski de;

Hangi çiçek, diğerini “sarı açtı” diye ayıplar?

Hangi kuş, “farklı ötünce” diğerine yasak koyar?

Derisinden, dilinden ötürü öldürülüyor insanlar.

Ah insanlar!

Her şeyi bulup kendini bulamayanlar…” der.

Lokmân Sûresinin 16-19. âyeti kerimesinde Lokmân, “Sevgili oğlum” (dedi), “Yaptığın iş bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın içinde saklansa veya göklerde yahut yerin dibinde bulunsa yine de Allah onu açığa çıkarır. Kuşkusuz Allah her şeyi bütün gizlilikleriyle bilir, O her şeyden haberdardır. Yavrucuğum, namazını özenle kıl, iyi olanı emret, kötü olana karşı koy, başına gelene sabret. İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir. Gurura kapılarak insanlara burun kıvırma, ortalıkta çalım satarak yürüme; unutma ki Allah gurura kapılıp kendini beğenen hiç kimseyi sevmez. Yürüyüşünde ölçülü ol, sesini yükseltme; çünkü seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır.”

Lokmân’ın oğluna yönelttiği bu öğütler de Allah’ın ona verdiği hikmetin meyveleridir. Kuşkusuz insanın yaptığı her şey –ne kadar saklanırsa saklansın– Allah’ın mutlaka onu bildiği, dolayısıyla onun hesabını soracağı inancı ve bilinci ile bundan doğan sorumluluk duygusu ve kaygısı ahlâkî hayatın temelidir. Nitekim meşhur bir özdeyişte “Hikmetin başı Allah korkusudur” denilmiştir.

Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî ne güzel der; “Sesini değil, sözünü yükselt; çiçekleri büyüten yağmurdur, gök gürlemesi değil.”

Veya Mehmed Âkif’in:

“Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır.

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.” şeklindeki beyti de bu gerçeğin güzel bir ifâdesidir.

İnsanın iyi ve itaatkâr bir kul olduğunu gösteren üç örnek davranışın sıralandığı 17. âyetteki “namaz” Allah’a kulluk ödevini, “iyi olanı emredip kötü olana karşı koymak” toplumsal davranışlar karşısındaki kulluğun gerektirdiği yapıcı tutumu, “sabır” ise maddî ve sosyal çevreden gelen sıkıntıları, belâları birer imtihan bilip metânetle karşılama olgunluğunu yansıtır. Âyetteki “İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir.” ifâdesi, bu müsbet davranışların, kulluktaki kemâli gösteren birer örnek olduğunu, hayatın şartları içinde yerine getirilmesi gereken böyle daha başka yüksek davranışlar da bulunduğunu gösterir. 18-19. âyetlerde ise kaçınılması gereken olumsuz davranışlardan örnekler verilmektedir. Bu örneklerin, özellikle kendini beğenmişlerin, başka insanları aşağılayıcı tutumlarından seçilmiş olması ve bunların Allah sevgisinden mahrum kalacakları uyarısında bulunulması, Kur’ân’ın insan onuruna verdiği değeri yansıtması bakımından özellikle dikkat çekicidir. Vesselam…

            Selâm ve duâ ile…