Irkçılık, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biri olarak, bireylerin ve toplumların karşılaştığı en büyük tehditlerden biridir. İslâm’ın evrensel değerleri, insan onurunu ve eşitliğini savunurken, ırkçılığa karşı güçlü bir duruş sergiler.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.); müezzini olma şerefine nâil olan Bilâl-i Habeşî ile sahâbenin önde gelenlerinden Ebû Zer bir defâsında tartışırlar. Ebû Zer, bu tartışma esnâsında Bilâl’e:

— Siyah kadının oğlu!” der. Yaşanan bu hâdiseden haberdâr olan Allah Resûlü (s.a.v.), Ebû Zer’i:

— Ebû Zer! Annesinin siyâhî olmasından dolayı Bilâl’i küçümsüyor ve ayıplıyor musun? Demek ki sen, kendisinde hâlâ câhiliye izleri olan bir kimsesin.” diye uyarır.

Irkçılık, biyolojik bir farkı sosyal ayrımcılığa dönüştüren yanlış bir anlayıştır. Irkçılık, doğuştan gelen kimliği üstünlük vesilesi saymaktır. Irkçılık, farklı ırkları değersizleştirme yoluyla insanlar arasında nefret ve üstünlük duygusu inşâ etme çabasıdır. Irkçılık, insanı yalnızca kökenine göre değerlendiren, dışlayıcı ve yıkıcı bir zihniyet olarak toplumsal barışı tehdit eden yanlış bir anlayıştır.

Irkçı, dünyayı sadece siyah ve beyaz olarak görür. Bir günah keçisi bulduğunda ise ona saldırmak için fırsat arar… Irkçı, ötekileştireceği bir hedef bulmadan varlığını sürdüremez. Irkçı birey, çoğu zaman sevgiden ve hoşgörüden yoksun bir ortamda şekillenir; bu da merhamet yerine önyargıyı doğurur. Kendisini güçlü zannetse de aslında âcizdir… Hiç kimse doğuştan ırkçı değildir. Irkçılık, çevremizden öğrendiğimiz bir düşünce biçimidir.

Bu alanda yazılmış eserler, İslâm’ın ırkçılığa bakışını ve milliyetçilikle farkını açıkça ortaya koymaktadır. Rabbimiz, katında önemli olanın dindeki samîmiyet ve sorumluluk bilinci olduğuna dikkat çekmiş, insanın insanlık onuru bakımından eşit olduğunu gözler önüne sermiştir. Bu eserler, ırkçılık ve milliyetçilik arasındaki ayrımın farkına varmak ve İslâm’ın ırka dayanan bir hiyerarşiyi yasaklamasının boyutlarını anlamak isteyen okuyucularını beklemektedir. (yayin.diyanet.gov.tr)

İslâm’a göre dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, mezhebi ve meşrebi ne olursa olsun her insan değerlidir, hürmete lâyıktır. İnsan, yaratılmışların en şereflisidir ve bu onuruna yaraşır şekilde yaşama hakkına sahiptir. Her insanın canı, malı ve onuru saygındır, dokunulmazdır. Takvâmız yani Rabbimize karşı gelmekten sakınmamız, emirlerine itaat edip O’nun hoşnutluğunu kazanmamız dışında birbirimize üstünlüğümüz yoktur. Nitekim âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak bu hakîkati bizlere şöyle haber vermektedir: “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizle tanışasınız diye sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr olandır.” [49/13] Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise tüm insanlara: “Ey insanlar! Dikkat edin; Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Arabın Arap olmayana, Arab olmayanın Araba; beyazın siyaha, siyahın beyaza takvâ dışında bir üstünlüğü yoktur.” diye seslenmektedir.

Necip Fazıl ise: “Farklılıklarımız, zenginliğimizin bir yansımasıdır. Ancak, ortak değerlerimize ve kimliğimize odaklanmak yerine, etnik kökenleri sürekli gündeme getirmek ve ‘nesep asabiyesi’ni körüklemek, ırkçılığın ta kendisidir.” diye ifâde eder.

Bizler, insanların önüne engel değil, taşları kaldırmayı îmanın bir parçası gören İslâm medeniyetinin temsilcileriyiz. İnsanların onur ve haysiyetini ayaklar altına alacak tutum ve davranışlar bize asla yakışmaz. Bizler, merhâmeti, adâleti, sevgiyi, saygıyı ve birlikte yaşama ahlâkını dünyaya hâkim kılmış aziz bir milletin evlâtlarıyız. Dışlayıcı ve ayrımcı tutumlar, inancımızın ve kültürümüzün hiçbir yerinde kabul görmez. Bizler, nebevî ahlâkı kuşanan Anadolu irfânının temsilcileriyiz. Rabbimizin nazargâhı olan bir kalbi kırmak, bir gönlü incitmek, Müslüman kimliğimizle asla bağdaşmaz. Cenâb-ı Hak Kur’ân’da beş defâ; “Hiçbir günahkâr bir başkasının günahını yüklenmez.” [6/164] buyurmaktadır. Âile, etnik köken, inanç ve mezhep gibi âidiyetleri kötülük işleyenle bir tutmaz. İşlenilen suçu genelleştirerek hiçbir mâsum cana kıymaz.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bizleri şöyle uyarmaktadır: “Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize sırtınızı dönmeyin. Birbirinize kin ve nefret beslemeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun!” Alvarlı M. Lütfi Efendi;

“Sakın incitme bir cânı,

Yıkarsın arş-ı Rahmân’ı” der… (diyanet.gov.tr)

Âsâr-ı Gönül de der ki:

“İnsanlık, birlikte yaşamda anlam bulur. Irkçılık ve ayrımcılık, İslâm’ın öğretileriyle bağdaşmaz. Herkesin haysiyetine saygı gösterilmeli ve insanların birbirine kin, nefret veya ön yargı beslememesi gerektiği unutulmamalıdır. İnsanlık, sevgi ve saygı üzerine ırk, renk ve köken fark etmeksizin, eşitlik ve kardeşlik üzerine kuruludur.”

Elbette anlayana, anlamak isteyene

Hâsıl-ı Kelâm!

“Ölenler Ölümü Bilmez, Ölüm Kalanların Hikâyesidir. Yol Elif İse, Yön Bellidir... Herkes Kendi Tercihiyle, Kendi Hayatını Yaşar... Söz Meclise, Kıssa Herkese… Söz Uzar, Kesmek Gerektir Vesselâm!”

Âsâr-ı Gönül’den selâm ve duâ ile...